Suriye’ye yeni bir askeri harekât düzenlemesi niyeti ilk kez geçen mayıs ayı sonunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirildiğinde, Türkiye birden karşısında -zımnen- dünyanın en nevi şahsına münhasır koalisyonlarından birini bulmuştu.
Kısa zaman içinde bir merkezinde ABD yönetiminin, diğer merkezinde Kremlin’in, en doğuda da Tahran’daki İslamcı rejimin Erdoğan’ın söz ettiği harekâtı caydırmak üzere aynı ortak hatta bir araya geldiklerine tanık olmuştuk.
Olağan zamanlarda birbirleriyle sert, amansız bir mücadele içinde olan ülkeler, -örneğin ABD ile İran ya da özellikle Ukrayna savaşı sonrası ABD ile Rusya ekseni gibi- Türkiye’nin Suriye’de muhtemel bir harekâtı gündeme geldiğinde, ivedilikle aynı dalga boyunda buluşabiliyorlar.
Tabii Avrupa Birliği’ni, belli başlı Avrupa ülkelerini de bu kümelenmeye dahil ederek Türkiye’yi frenlemek üzere seferber olan koalisyonun sınırlarını genişletebilirsiniz.
Ancak sonuca baktığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen mayıs ayında söz konusu açıklamayı yaptığında ortalığı kaplayan itirazların, tepkilerin ardından harekât niyeti kuvveden fiile çıkmamıştı.