Dağlık (Yukarı) Karabağ, geçen eylül ayından bu yana Türkiye’nin dış politika gündeminde en üst sıralarda yer alıyor. Önceki gün Dağlık Karabağ’daki Şuşa kentinin Azeri ordusunun denetimine geçmiş olması, Güney Kafkasya’daki jeopolitik denklemi tersyüz etmiş bulunuyor. Önümüzdeki dönemde uzun bir süre Karabağ’ı tartışmaya devam edeceğiz. Ancak bugünü anlayabilmek için önce biraz gerilere gitmemiz gerekiyor. Tarih boyunca hiçbir zaman durulmamış bir bölgeden söz ediyoruz. Özellikle Dağlık Karabağ, Ermenilerle Azeriler arasında süregelen bir çekişmenin alanı.
Azeri birliklerinin Şuşa’yı işgalden kurtardığı haberlerini okuyunca, Nuri Paşa’nın komutasındaki İslam Kafkas Ordusu’nun 1918’de, yani yüzyıl önce Suşa’da kendisine katılan yerli birliklerin desteğiyle Hankendi’yi Ermeni gruplardan geri alıp Karabağ’da Azerbaycan’ın egemenliğini tesis ettiğini hatırlayabiliriz. Kızıl Ordu’nun 1920’de Kafkasya’yı işgaliyle Karabağ’daki çekişme de dondurulmuştur.
Sovyet Rusya’nın bulduğu çözüm Azerbaycan toprakları içinde kalan, Ermenistan ile sınırdaş olmayan, Azerilerin yanı sıra kuvvetli oranda bir Ermeni nüfusun da yaşadığı Yukarı Karabağ’a özerklik statüsü verilmesi olmuştur. 1924’te egemenliği Azerbaycan’da kalmak üzere (haritada sınırları kırmızı çizgilerle gösterilen) ‘Özerk Karabağ Yukarı Bölgesi’ ilan edilir. Özerk bölgenin başkenti de Türk nüfusun baskın olduğu Şuşa’dan, bu şehrin hemen kuzeyindeki Hankendi’ye taşınır. Ermeniler, bu şehri Stepanakert olarak adlandırıyor.