KRİZİN tırmanış eğrisine girmesinden hemen önce 31 Temmuz tarihinde bu köşede yayımlanan yazım “Türk-ABD ilişkileri buzdolabına konmalı” başlığını taşıyordu. Ankara ile Washington arasındaki diyalogda rasyonellik ölçülerinin dışına çıkıldığını, bunun sonucu ilişkilerin idare edilebilmesinin imkânsızlaştığını anlatarak, “bu ilişkinin bir süre için buzdolabına kaldırılmasının en hayırlısı olacağını” yazmıştım.
“Buzdolabına kaldırmak” ifadesi tabii bir metafordu. Bu benzetme, aslında ilişkilerin yokuş aşağı gidişi karşısında, bu yönelişi bir süre soğutma, dondurma ihtiyacının bir ifadesiydi. Böyle bir frene basma imkânı olabilseydi, sonrasında ortaya çıkan hasarın da önüne geçilebilirdi. Beyaz Saray iki bakana yaptırım kararını ertesi gün, 1 Ağustos’ta açıkladı.
Sonrası malum. Bu ilişkinin girdiği, şimdilik ucu açık görünen kriz sarmalına hep birlikte tanıklık ediyoruz.
*
Geriye dönüp baktığımızda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkinin geçmişte bugünkü gibi ağır krizlere girdiği, iki ülkenin gerçek anlamda çatıştığı, karşı karşıya geldiği pek çok hadise bulmak mümkün.
Örneğin Türkiye, 1960’lı yıllarda John- son mektubunun şokunu yaşamış, bunun caydırıcılığıyla Kıbrıs’a müdahale edememiştir. Ama Türkiye sonradan 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirdiyse, bunu ABD’ye rağmen yapmıştır.
İlişkiler sonrasında Kongre Türkiye’ye ambargo uyguladığı ve bu yüzden yedek parça bulunamadığı için Türk Hava Kuvvetleri’nin savaş uçaklarını havalandıramadığı günleri de yaşamıştır.