Dünkü yazımız ise Türkiye’nin AİHM’ye bireysel başvuru hakkını tanımasından sonra geçen 30 yıl içinde mahkeme tarihinde hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke olarak birinciliğe yükseldiğini anlatıyordu.
Bugün yine Türkiye’nin AİHM karşısındaki bir başka problemli durumuna el atıyoruz: İhlal kararlarının uygulanması... Türkiye, bu başlıkta da AİHM içinde sicili en sıkıntılı ülkelerden biri ve yine en alt kümede.
*
AİHM’den çıkan ihlal kararlarında yalnızca tazminatın ödenmesiyle dosya kapanmış olmuyor. İhlalin çıkmasının ardından Avrupa Konseyi bünyesindeki mekanizmalar üzerinden kararın uygulamasının denetlenmesi aşaması başlıyor.
Türkiye AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini tanıdığı için mahkemenin verdiği her ihlal kararını uygulama yükümlülüğünün de altına girmiş bulunuyor. Bu yükümlülük Avrupa Konseyi’ne üye olmanın, bu kulüpte yola devam etmenin bir koşulu olarak da görülebilir.
Uygulamada ne yapmak gerekiyor? İhlal mevzuattan kaynaklanıyorsa, ilgili yasanın ya da yönetmeliğin değiştirilmesi gerekiyor. İhlal mevzuattan değil de uygulamalardan, örneğin yargı pratiklerinden kaynaklanıyorsa, yasal ya da idari önlemlerle bu uygulamaların aşılması gerekiyor. Bütün mesele ihlalin nedenlerinin ortadan kaldırılması. Böylelikle, ihlal kararına muhatap olan ülkenin kendisini AİHM’nin hukuk standartlarına uygun bir çizgiye getirmesiyle ihlalin tekrarı önlenmiş oluyor.