Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin hem ABD hem de AB cephelerinde olumlu bir çerçevede yeniden formatlanabileceği yolunda güçlü beklentilere yol açtı.
Gelgelelim, geçen hafta yaşanan bir “stratejik pusula” tartışması, bu beklentilerin ABD gibi AB cephesinde de pek kolay bir zeminde yürümeyeceğini daha şimdiden gösteriyor.
Ukrayna savaşıyla birlikte birçok AB ülkesi liderinden kısa bir zaman süresi içinde Ankara’ya gerçekleşen ziyaret trafiği, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı NATO zirvesindeki yüklü ikili görüşme programı ve sürekli yürümekte olan telefon diplomasisinin gösterdiği önemli bir hareketlilik söz konusu.
Bütün bu yoğunluk, savaşın bir sonucu olarak Türkiye’nin profilinin yükseldiğine, krizin aşılmasında Türkiye’nin oynayabileceği rolün önemsendiğine, aynı zamanda AB ülkelerinde Türkiye ile ilişkileri güçlendirme niyetlerinin belirdiğine işaret ediyor.
Bu trafiğe paralel bir zeminde Ankara da AB ile ilişkilerinin canlandırılması beklentisini her vesileyle masaya koyuyor.
İşte bütün bu iyimser beklentiler ortalığa yayılırken AB’nin uzun bir zamandır merakla beklenen “Stratejik Pusula” belgesi sıkıntılı bir durum yarattı.
JEOPOLİTİK AVRUPA’NIN GECİKMİŞ DOĞUMU
Aslında AB’nin önümüzdeki dönemde güvenlik alanında nasıl bir kimlik kazanacağı, kendi bünyesinde nasıl bir kurumsal düzenlemeye gideceği sorularını değerlendiren bu çalışması, Ukrayna krizinden çok önce bir dizi faktörün tetiklemesiyle başlatılmıştı. AB içindeki bazı aktörlerin “Stratejik Özerklik” arayışları da bu bağlamda önemli bir faktördü.
Bu stratejik belgeye nihai halinin verilmesi için Ukrayna’daki savaşın doğurduğu belirsizlik ortamının aşılıp krizin nasıl sonuçlanacağının beklenmesi, muhtemelen daha isabetli olurdu. AB’nin burada aceleci davrandığı söylenebilir.
Her halükârda Rusya’nın Ukrayna’yı istila etmesinin güvenlik alanında yol açtığı kaygılar ve önlem arayışı AB’nin stratejik çalışmasına dönük ilgiyi artırdı. Bu arada söz konusu çalışmadan sorumlu olan AB’nin Güvenlik ve Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı İspanyol Sosyalisti Josep Borrell’in krizin hemen ertesinde yaptığı çıkışlar da bu beklentileri yükseltti.