Kıbrıs’a gelen misafirlerin görmek isteyeceği yerlerin başında
gelir Girne Limanı. Hem tarihi hem de manzarası muhteşemdir. Ancak
öyle bir hayal kırıklığıyla karşılaşır ki misafir, bir daha Girne
Limanı’na adım atmak istemez. Burası, Kuzey Kıbrıs’ın dünyaya
açılan yüzüdür. Ancak öyle bir vurdumduymazlık var ki, etraf
çöplerle dolu. Lağım kokuları arasında yürümek zorunda
kalıyorsunuz. Bırakın limanda oturup bir şeyler yemeyi, içmeyi
oradan uzaklaşmak için yoğun çaba harcıyorsunuz. Geçtiğimiz gün
önemli bir misafirimle limana indik. Misafirimin, “Haydi gel, bir
kahve içelim” önerisi karşısında, ‘mecburen’ evet demek zorunda
kaldım. İçimdeki ses, ‘yine rezil olacağız’ diyordu. Haksız
daçıkmadım. Limana varınca, konuşmasınıbilmeyen, zorla müşteriyi
içeri çekmeye çalışanlar, mafyavari tavırlarla dolaşanlar ortaya
çıktı. Kendi istediğimiz bir yere oturduk.
Koşarak uzaklaştık
Misafirim bunlardan çok rahatsız oldu, tam sohbet açacakken, “Sefa
Bey bu koku ne böyle? Burada oturulmaz” deyince koşar adım
uzaklaştık Liman’dan. Sonrası yukarıda yazdıklarım gibi, ardı
ardına eleştiri olarak geldi. Ne yazık ki, Girne’yi yönetenler de
limanın bağlı olduğu bakanlıklar da bir şehrin bitişini
hızlandırıyor. Türkiye’den gelen ünlü isimlerle, otellerde, eğlence
mekanlarında poz vermekten başka iş yapmayan bazı yöneticiler
nedeniyle ülke turizmi sadece ‘kumarcılarla’ sınırlı kalıyor. Sonra
da “Biz kumar ülkesi değiliz” diye milyonlarca TL harcayarak reklam
yapalım. Ama evimizin önünü hiç temizlemeyelim. Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün şu sözüyle bitirelim, “Toplumsal gelişmenin de,
çürümenin de temelinde, yöneticilerin tavırları yatar.”