Önceleri ailede anne ile babanın rolleri birbirinden ayrılmıştı. Baba imajı belliydi ve anneden oldukça farklıydı. Genellikle evin geçimini sağlar, geleceğe ait kararlar alır ve aile disiplini sağlardı. Evin bozuk aletlerini tamir eder, her türlü zorluk karşısında baba son sığınak olurdu. Dışarıdan aileye yönelik bir tehdit olduğunda, karşısında babayı bulurdu. Anne, yaramazlık yapan çocuğa “Akşam baban gelince gününü görürsün!” der ve bu tehditle çocuğun gözünü korkuturdu.
Genellikle bütün gün dışarıda olan baba eve geldiğinde, zamanın anlayışına uygun olarak, çocuklarına mesafeli davranır, geceleri de yine işine dalar giderdi. Büyüklerin bu karmaşık, geniş yaşantısını çocuklar asla tam anlayamazlardı.
Çocuklar sevgiyi annelerinde bulmaya çalışırlardı. Babanın görevi evin ekmeğini kazanıp dış tehditlere karşı aileyi korumaktı. Çocuklar babalarını pek yakından tanımazlardı. Bir defasında muayene için getirilen 10 yaşındaki Ahmet, aynen şöyle demişti: “Babamı seviyorum. Ancak nereye gider, nerede çalışır bilmiyorum. Onun varlığını ihtiyaçlarımızı...