Ellerimiz olmadan yaşantımızı sürdürmek herhalde felâket olurdu. Güçlü bir kavrama, iş yapma ve düşüncelerimizi hayata geçirme kabiliyetimiz ellerimize bağlıdır. Tutup kavrama özelliği olan ellerimizle son derece yetenekliyizdir.
Elin içine özlü bir yapı sıkıştırılmıştır. Avuç içinin başparmak hizasındaki kabartısında dört farklı kas vardır. Başparmağımızla daire çizip elimizi yana doğru büktüğümüzde on farklı kas ve en az altı farklı kemik şaşılacak derecede birbiriyle uyum içinde hareket eder.
Bilekte, birbirine zıt hareket eden en az sekiz küçük kemik bulunur. Bileğimizi büktüğümüzde, önkolumuzdan başlayıp kas kirişlerine (tendon) uzanan ve bu kirişler aracılığıyla önkol boyunca inerek elimizde senkron (eşzamanlı) olarak pek çok kas harekete geçer. En basit harekette bile, dar bir alana sığışmış pek çok parça, karmaşık bir şekilde biz farkına bile varmadan karşılıklı hareket eder.
Neredeyse iki bin yıl önce, Yunan hekim Galen insan elinin yaradılışındaki o mükemmel mühendisliğe dikkat çekti. El çok şaşırtıcı bir şekilde, bir kütükten bir arpa tohumuna kadar uzanan farklı büyüklük, şekil ve ağırlıklara sahip çok sayıda nesneyi kullanabiliyordu. “İnsan hepsini elle tutabiliyor” diyordu ve ekliyordu Galen, “sanki eller bunlar için özel yapılmış gibi.”
Öyle ki el bir kovayı kaldırmak için bir kancaya, sigara tutmak için bir makasa, bir tepsiyi kaldırmak için beş dişli bir tutaca, bir kalem tutmak için üç dişli bir tutaca, bir anahtarı kullanmak için yana çevrilen iki dişli bir tutaca, bir çekiç tutmak için sıkıştırmalı sapa, bir kavanozu açmak için yuvarlak sapa ve bir topu tutmak için küre gibi bir sapa dönüşebilir. Her tutuş sırasında, eli doğru şekle sokan ve yük onu geri iterken yerinde tutan hassas bir kas gerilimi bileşimine ihtiyaç olur. Karton bir süt kutusunu havaya kaldırdığımızı düşünelim. Çok gevşek tutarsak düşürürüz; çok sıkı tutarsak ezeriz. Biraz hafifçe sallarsak, içinde ne kadar süt olduğunu anlamak için parmak uçlarımızın çekişini bile kullanabiliriz.