Bazı insanlar görüyoruz, yaşları ileri de olabiliyor, mal mülk ve para kazanma hırsına kapılmışlar. Sanki zannedersiniz bu dünyanın sonu yok. Hâlbuki ölüm var, ahiret var ve muhakkak hesap var.
Çok geçmiyor ki çevremizden birileri ölmesin ve fani olduğumuzu, bu dünyanın geçici olduğunu bize hatırlatmasın. Ölüm olayı olmasa bile mezarlıklar bize ölümlü olduğumuzu, nihai yerimizin kabirler olduğunu haykırıyorlar. Aslında ölümü aklımızdan çıkarmamız gerekiyor, hatırlayınca hırsımızın ve kendimizi kaptırmamızın önüne geçebiliriz.
Peki, bu hırslı kişiler kazandıklarını yiyebiliyorlar mı? Genellikle cevap, hayır. Kazanılan para, çocuklar ve torunlara yarıyor. Bakıyorsunuz çok zaman da onlar miras kavgasına girerek birbirlerine düşüyorlar. Mirası paylaşmak söz konusu olunca akrabalık, kan bağı gibi kutsal bağlar gevşeyebiliyor, insanlar dünya malı için kardeşine düşman olabiliyorlar.
Gönül insanı Yunus Emre bir gün kabristandaki mezarlara (sin) bakarak bizlere şöyle nasihat ediyor:
“Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri
Gel taş isen eriyesin, bakıp görerek bunları