Sessizce yapılan iyiliğe bencilliğimiz daima karşı çıkar. Nefsimiz duyulmak, beğenilmek, takdir edilmek ister. Eğer bu zaafımızı yenmeyi başarırsak, gizlice yaptığımız iyiliklerden daha büyük bir mutluluk duyarız. Her şeyden evvel yardım ettiğimiz kişinin gururunu incitmemiş oluruz.
İyilik yapmak için her zaman boş vakit veya paraya ihtiyaç yoktur. Sadece dikkatli bir göz ve anlayışlı bir kalp yeter.
Bir arkadaşımın ilgi çeken bir alışkanlığı vardır: Politikacılara ve devlet adamlarına cesaret verici mektuplar ve mesajlar yazmak. Teorisi de şu: Bizi idare eden büyüklerimiz takdir dolu bir mesaj aldıklarında, çoğunlukla karşılığında bir iş bekleyenin imzasıyla karşılaşırlar. Yani onlardan bir karşılık beklerler. Veya mesaj yazan, tenkit etmek, içinde biriken öfkeyi boşatmak amacıyla kalemi eline alır. Niye biraz da takdir dökülmesin kalemlerimizden? Hem de karşılığında bir menfaat beklemeden...
Şunu unutmamak gerekir ki, iyiliği kendimizi tatmin için değil de, iyilik ettiğimiz kişiyi mutlu kılmak için yapıyorsak, ancak o...