Zaman zaman hepimiz iyi bir iş yapmanın ve takdir görmenin tatlı mutluluğunu duymuşuzdur. Fakat gizlice yapılan iyiliğin zevki başkadır; insana sonsuz bir iç huzuru kazandırır.
Geçenlerde zengin bir adamın genelde yoksulların oturduğu bir mahalleye giderek muhtarla görüştüğünü ve muhtaçlara verilmek üzere yüklü yardım bıraktığını bir dostum söyledi. İsmini de bildirmemişti. İnanın çok hoşuma gitti.
Aynı yapıya sahip bir başka iyiliksever de dört beş ay bir huzurevinde çalışmış, yerleri süpürmüş, çamaşırhaneye sepetler dolusu kirli taşımış. İsmini sordukları zaman, “Eğer kim olduğumu bilseydiniz minnet duymak lüzumunu hissedecektiniz. O zaman da yaptığım işin hiçbir önemi kalmayacaktı” demiş. Gerçekten de, sonradan emekli bir müdür olduğunu öğrendikleri bu adama, ayak işlerinde çalışıp iyilik yapma fırsatı tanırlar mıydı acaba?
Sessizce yapılan iyiliğe bencilliğimiz daima karşı çıkar. Nefsimiz duyulmak, beğenilmek, takdir edilmek ister. Eğer bu zaafımızı yenmeyi başarırsak, gizlice yaptığımız iyiliklerden daha büyük bir mutluluk duyarız. Her şeyden evvel yardım ettiğimiz kişinin gururunu incitmemiş oluruz.
İyilik yapmak için her zaman boş vakit veya paraya ihtiyaç yoktur. Sadece dikkatli bir göz ve anlayışlı bir kalp yeter.