Üsküdar’da denizi gören bir kafede birkaç dostumla oturup huzur içinde çay içiyoruz. Karşımızda olağanüstü güzelliğiyle Boğaziçi; masmavi ve çarşaf gibi serilmiş. Gemiler sanki nazlanarak gidiyor, insanlar acele acele koşturuyor. Hava güzel, çaylar lezzetli, ortam hoş.
Arkadaşlardan biri dedi ki:
“Çok şükür Rabbime. Ne kadar şükretsek az gelir. En başta imanlıyız, Müslüman olma nimeti ile şeref kazanmışız. Sonra sağlıklıyız, önemli bir rahatsızlığımız yok. Aç değil açıkta değiliz. Ağız tadıyla çayımızı yudumluyoruz. Dostlarımız, sevenlerimiz var. Şimdi Gazze’de, Suriye’de veya başka sıkıntılı durumlarda olabilirdik.”
Dostuma iştirak etmemek mümkün değildi. Çünkü Rabbimin nimetleri saymakla bitmez. Bu dostumuz şükretmekte çok haklıydı, çünkü:
Şükür; nimetlerin artmasına¸ isyan ve nankörlük ise bu nimetlerin yok olmasına sebebiyet verirdi. Bu itibarla nimetlerin artışı veya yok oluşu bir anlamda bizim tutum ve davranışlarımıza bağlıdır. Nitekim Yüce Mevlâ’mız...