Kalp hastalığı, diyabet, bunama, felç, akciğer ve bağırsak kanseri, ateroskleroz (damar sertliği) gibi hastalıklar günümüzde giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak meyve ve sebzeyle beslenen kişilerde bu rahatsızlıklara daha seyrek rastlandığı biliniyor.
Meyve ve sebzelerdeki antioksidanlar (hastalıklara karşı koruyucu ve gençleştirici olan maddeler) çıkartılıp ekstre haline getirilmesi fikri ile gıdalar işlendi ve önümüze hap olarak geldi. Kızılcık kapsülleri, efervesan C vitamini, beta karoten, selenyum, üzüm çekirdeği ekstresi, yüksek yoğunlukta E vitamini, suda eriyen vitaminler sağlığımıza sağlık katmak için rafları doldurdu. Bu yararlı maddeleri aldığımızda hastalıklara karşı korunacağımız düşüncesi toplumu sardı.
Serbest radikaller hücre yıkımına yol açar; antioksidanlar da bunların oluşmasını veya zararlarını engelleyebilen maddelerdir. Antioksidanlar, test tüpünün içindeki hastalıklara yol açan serbest radikalleri gerçekten yok ederek etkilerini kanıtlıyordu. Böylelikle devasa bir vitamin sanayi doğdu. Eczanelerdeki vitamin çeşitliliği bize bunu gösteriyor. Sağlıklı hayat sağlayacakları ve yaşlanmayı geciktirecekleri ileri sürülen bu haplar o kadar yaygınlaştı ki ABD’de yetişkin nüfusun neredeyse yarısı bunları kullanıyor ve kullananların sayısı da giderek artıyor.
Ancak hap olarak insan vücudunun içine girdiklerinde antioksidanların tuhaf bir şekilde güçlerini kaybettikleri görüldü. Çabucak sindirilerek faydalı olmaktan çıkmaktaydılar. Yani vitamin ekstreleri umulan faydası vermiyorlardı. Antioksidanlar, oksidatif hasarı önleyemedikleri gibi zarar da verebilmekteydiler.
Bilim adamları bugün antioksidanların zaman ve para kaybından başka bir şey olmadığı fikrine varmış durumdadırlar. Ayrıca zararlı olabilmeleri de cabası.