Hafta içinde açıklanan ağustos ayı enflasyon rakamı senelik
enflasyonu yüzde 10.7’ye yükseltti. Fikir vermesi amacıyla,
enflasyonun yılın geriye kalan aylarında son beş yılın
ortalamasında geleceğini varsayarsak, seneyi yüzde 10 gibi bir
rakamla tamamlamamız gerekiyor. Ancak geriye kalan aylardan
özellikle eylül ve aralık aylarında yıldan yıla oldukça oynak bir
enflasyon tablosu gözlemliyoruz. Bu da ortalamalara göre tahmin
yapabilmeyi güçleştiriyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın, enflasyonda durum iç açıcı değil.
Çift haneye ulaşan enflasyon, bedelini başta sabit gelir grupları
olmak üzere tüm ekonomide hissettiriyor. Gelir dağılımı bozuluyor,
belirsizlik artıyor, bu belirsizlik yatırım iştahını azaltıyor.
Enflasyonun yüksek olduğu bir ortam uzun vadeli TL cinsi borç
vermeyi kârlı olmaktan çıkarıyor. Çünkü borç veren parasını geri
aldığında eline geçecek reel faizden emin olamıyor. Bu durum dış
borç ihtiyacını tetikleyerek kırılganlıkları yükseltiyor. Dış
borcun büyümesi ise kur hassasiyetini artırarak enflasyonla
mücadelede Merkez Bankası’nın esnekliğini azaltıyor. Yani bir kısır
döngü oluşuyor.
Merkez ne yapıyor?
Enflasyon ekonomi için bu kadar kötü ise o zaman neden tolere ediyoruz? Çünkü uzun vadede ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyen ve makroekonomik istikrarı tehdit eden enflasyon kısa vadede hızlı büyümeye imkân tanıyor. Yani enflasyonu düşürmek için uygulanması gereken sıkı para politikası büyümeyi yavaşlatacağı için özellikle bizim ülkemizde pek sıcak karşılanmıyor. Öyle olunca bir türlü düşmeyen enflasyon kronik bir sorun haline geliyor.