Kaç kişi “Arakan nerede?” diye sorguladı… Gözlerinde acının derin yalnızlığını yüklenmiş o incecik çocukları, kadınları, ihtiyarları kaç kişi gördü. Kaç kişi Arakan halkına sonbaharın tükenmiş demlerinde neler götürebiliriz diye kafa yordu?
SONBAHARIN hüzün kuşanmış zamanlarındayız… Bir güz daha geldi. Sararan yapraklar dökülüyor, kuşlar göç ediyor, yağmurlar usul usul yağıyor.
Sonbaharın hüznü kuşatıyor yüreklerimizi. Ölümler oluyor. Ani ölümler ve öylece donup kalıyoruz. Tabiat oysa nasıl da bizi alıştırarak bürünüyor ölümün sırdaş yalnızlığına. Oysa gümrah baharlarla coşacak tomurcuklanacak tüm çiçekler, tüm tabiat… Börtü böcek uyanacak kış uykusundan. Ama işte dirilmek için ölmek gerek.
Yeniden başlamak için bitirmek gerek. Hayat da böyle değil mi? Nice yorgun zamanlardan, nice tükenişlerden sonra gelen yaşamın görkemli yeniden uyanış anları vardır.
Akşam ezanları artık erkenden okunuyor. Okul çıkışı kalabalıklarına aniden yakalanıp, çocuk cıvıltılarının içinde buluyoruz kendimizi.
Hüzünlü dirilişler