6 – 17 Nisan tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen 37. Film Festivali sona erdi. Gösterimde olduğu zaman bir türlü seyredemediğim BUĞDAY filmini seyretmek nasip oldu.
Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun da kısa bir söyleşiyle izlediğimiz filmin, çoğunluğu gençlerin oluşturduğu salonda büyük bir yankı ve sarsıntı uyandırdığını söyleyebilirim.
Bu sarsıntıyı öncelikle film başlamasından itibaren ben kendim derinden duyumsadım. Siyah beyaz olarak başlayan film katman katman kendini açarak, seyirciyi de bir rüya derinliğinde içine çekerek devam ediyor.
Bilim kurgunun filme dokunuşuyla, ölümcül manada ayrılan iki dünyanın varlığı, insanlığı çıkmazlara sürükleyen kaotik yaşantı boyutları, geniş ve çıkmazlara sürükleyen büyük caddelerdeki anarşi, gettolardaki yığın yığın insanlar… Geleceği bu denli yakın görmek, böylesine soğuk, böylesine ruhsuz ve ölümcül görmek gerçekten ürperti veriyor.
Tüketim toplumu olarak modernlikle post modernliğin sarmalında, adeta robotlaşan insan manzaraları ile kendi gerçeğinden uzaklaşmış, tüm yapaylığıyla insanlığın ibretli sonunu görmek mümkün.
Semih Kaplanoğlu büyük bir cesaretle, evrensel bir seslenişle filme yaptığı derinlikli dokunuşlarla insanlığa seslenirken, adeta onu sorgulama makamına da getirmiş oluyor.