İbrahim Suresini işledik. Surenin kıyılarında gezinirken, yürek coğrafyamın çölleşmiş, çatlamış toplaraklarına sular yürüdüğünü sezer gibi oldum. ‘Söz’ün ve ‘hikmet’in sahibine, ‘kalemin’ ve ‘rüyaların’ sahibine yüzümü ve yorgun yüreğimi döndüğümde, çatlamış dudaklarıma dökülen, abıhayat ırmağının sakasıydı sanki Kitap.
Hep yükseğe ayarlı, her mevsim diri ve muştu yüklü Kitab’ın söylemi, söz ülkemin kapılarını sorgularla, sitemlerle çaldı. Apansız kalakalan kelimelerim, cümlelerim, yazılarım, hikâyelerim sorgunun ağır yüküyle neye uğradıklarını şaşırdılar.
Sonra dönüp baktım yazdıklarıma... Yaşadıklarıma baktım. Yıldızlara, beyaz bulutların dolaştığı gök ülkesine baktım günler ve geceler boyu... Muştu arayışımın eşiğinde, acıyan yanlarım daha bir yontuluyor, sonsuzluk sözlüğünde, buğu buğu içime dağılan anlamlarla söz ülkem tarumar oluyordu.