Selvigül Kandoğmuş Şahin Milat Gazetesi

İfşa makamında sosyal medya (1)

Artık mahremiyetin, manevi derinliğin, saf ve masum duruşların, bakir ve keşfedilmemiş ruhsal duyuşların, temiz aşkların, gizli sevdaların yeri yok dünyamızda. Sosyal medya ağıyla ifşa olan onca mahrem duygular, onca...

22 Ağustos 2017 | 204 okunma

Artık mahremiyetin, manevi derinliğin, saf ve masum duruşların, bakir ve keşfedilmemiş ruhsal duyuşların, temiz aşkların, gizli sevdaların yeri yok dünyamızda. Sosyal medya ağıyla ifşa olan onca mahrem duygular, onca hayat enstantaneleri ve onca acılar ve sevinçler nereye hangi yüreğe nasıl sığar.

Bir duygu bombardımanı ile karşı karşıya kaldığımız şu günlerde, ekranlardan, telefonlardan, sosyal hesaplardan oluk oluk akan onca acı, aşk, sapkın cinsellik, travmatik sancılar, savaş acılarından akan kanla yoğrulmuş yüzlerin hüznü, obur ve utanmaz duruşlar, arsız kahkahalar, donatılmış onca sofra,  o donatılmış sofraların üzerine doğru akan masumların kanı, yüreklerden pare pare âyan olan sırlar, ucuz aşklar, sefil acılar ve bitmek bilmeyen egoların harlanan her defasında çoğalarak artan ifşası söyleyin hangi aciz insanın yüreğine ve dahi muhayyilesine sığar.

Çocuktuk ve acılar gerçek yaşanması gerektiği gibi yaşanır ve bizi kedere ve hüzne taşırken aynı zamanda umuda ve aydınlık yarınlara da taşırdı. Çocuktuk, mahrem duygularımız, gizlerimiz, sırlarımız, utanmalarımız, hayâ ile kızaran çehremiz vardı. Gösterecek bir maharetimiz yoktu, varsa o bize ait en mahrem bir sır gibiydi. Mütevazı duruşlar ve ince sezişlerle istidatlarımızı öylece içten içe yaşar ve ifşa etme gereği bile duymazdık.

Gençtik, o zamanlar cep telefonları, sosyal medya paylaşımları, Facebook ve Twitter hesapları yoktu. Ama yüreğimizde an an büyüyen sevdamızı, gönlümüzün çeperlerine kadar işleyen aşk acısını anlatacağımız samimi ve içten dostluklarımız, sırdaşlarımız, utandığımız çekindiğimiz ebeveynlerimiz, yüzüne bakmaya kıyamadığımız sevdalarımız, yüreğimizde an an büyüttüğümüz düşlerimiz, aciz ve çaresiz kaldığımızda sığındığımız ve yüreğimizi inşirahlara taşıyan manevi iklimlerimiz vardı.

Şimdi elimizdeki telefonun, bilgisayar ekranlarının, televizyon ekranlarının ve sinema afişlerinin tam ortasından vuruldu masum çocukluğumuz ve gençliğimiz. Şimdi yüzü kızaran sevdalar yok artık. Şimdi,  masum yüreklere kilitli gizemli aşkların kıyısında soluklanan o tertemiz çocukluk artık ekranlardan akan oluk oluk akan o kirli ve sıvışık, o bozan, ifsat eyleyen duygu seline çoktan kendini kaptırdı. Hem de hiç farkında olmadan, hem de öylece içten içe, yavaş ve sessizce…

Bu kuşatmadan nasıl kurtulabiliriz diye düşünüyorum, kendim, ailem, çocuklarım ve gençler, içinde bulunduğum muhit hep beraber, topyekûn bir kurtululuş nasıl olur diye hep düşünüyorum… Ekranlar uzak olsa da artık herkesin cebinde ve elinde minyatür ekranlardan oluk oluk bozan, ifsat eyleyen, maneviyattan uzaklaştıran, insanı fıtri değerlerinden yoksun eylerken, dünya hayatını oyun ve eğlenceye döndürmüş bir küçük Şeytancık var. Bu küçük Şeytancık, tam da o büyük şeytanın bu zamana, bu ahir zamana, modern zamana uygun oyuncağı ve büyülü çeldiricisi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Vatan ey vatan 15 Temmuz 2018 | 231 Okunma Diren usta 23 Haziran 2018 | 394 Okunma Bayram paylaşmaktır sevinci ve hüznü 15 Haziran 2018 | 137 Okunma Ertuğrul Gazi ile büyük buluşma 28 Mayıs 2018 | 170 Okunma Ramazan derin ve onulmaz yaralarımız için gelir 19 Mayıs 2018 | 144 Okunma