Zaman öylece bir su serinliğinde, hırçın dalgaların coşkunluğunda hep akarken oluyor ne oluyorsa. Gençliğimiz gidiyor, saçlarımıza aklar düşerken anlıyoruz, yorgun dizlerimizin sızından, kırışan ellerimizin titreyişinden anlıyoruz zamana direnemeyen bedenimizin bu akışa nasılda kendini kaptırdığını.
Her şeyin fani olduğu bu dünya hayatında karşılaşmalarımız var insanlıkla, muhataplığımız, onlarla alışverişimiz, onlarla nice yarenliklerimiz var. Değil mi ki bu koca insanlık ailesinin içine atılmışız bir kere. Bir kere sorumluyuz, bir kere imtihandayız ve kaçış yok.
Nice değişik dillerimiz var birbirimize bizi yaklaştıran. Yüreklerimizle görüyoruz bazen birbirimizi. Kalbimizin sıcaklığı sevdiklerimizin kalbinin sıcaklığında anlıyoruz sevgimizi, muhabbetimizi. O zaman sözler tükeniyor. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Yetmiyor sözcükler anlaşmamıza. Yüce duyguları yüklenmiş yüreklerimizin muhabbetine... Bu yüklerde neler yok ki. Mümin duyarlılıklarla dokuduğumuz nice aşklarımız, kardeşliklerimiz, dostluklarımız. Yürekten yüreğe akan nice kardeşliklerimizin bereketi Rabbimin rızası için kurulan dostluklarımızın semeresi değil midir?
Sevgi dilinin yegâne temsilcisi yürektir. Yüreklerimizde büyüttüğümüz Rabbimin rızasına ram olmak için buluştuğumuz beraberliklerimiz…
Yürüdüğümüz yollarda, güneşin altında konuşuruz sonra. Rabbim bize anlaşmamız için vermiştir dili. Dilimiz döndüğünce anlatırız sevgimizi, dostluğumuz, aşkımızı, hıncımızı, kinimizi, buğzumuzu. Dilimiz bize imkândır ama imtihandır da. Dilimiz bizim en büyük dostumuzdur ama aynı zamanda en büyük düşmanımızdır da…
Seslenişimiz önce kendimize, sonra ailemize ve çevremize ve en son da soluklandığımız dünyamızadır. Yaratılmışlar içinde bizi üstün kılan dil ile anlaşabilmemiz ve iletişim kurmamızdır. Bu durum bizim için müthiş bir imkândır ama aynı zamanda bizi zorlu imtihanlara da taşıyan bir haslettir.