Sema Karabıyık Yeni Şafak Gazetesi

Kamusal gösteri biçimi

2006 yılında Müge Anlı ve Şenay Düdek sabahın köründe magazin programı mı olurmuş eleştirileri eşliğinde Dobra Dobra ile çıktı ekrana. Sosyal medyanın hayatımıza dahil olmadığı...

30 Temmuz 2017 | 381 okunma

2006 yılında Müge Anlı ve Şenay Düdek sabahın köründe magazin programı mı olurmuş eleştirileri eşliğinde Dobra Dobra ile çıktı ekrana. Sosyal medyanın hayatımıza dahil olmadığı yıllardı. 2001 krizinde Televole sosyal patlayamaya sebep olabilir yorumları yapılmıştı. Saat 10 civarı başlayan program, bana gelen duyumlar ifadesi eşliğinde ünlülerin özel hayatını masaya yatırıyordu. Taraflardan gelen öyle bir şey yok açıklaması kaale alınmıyor, özellikle Şenay Düdek’in ben duydum  ifadesi son nokta oluyordu. Bir yıl sonra ikili anlaşmazlığa düştü, Dobra Dobra ismi kimde kalacak tartışmaları eşliğinde Şenay Düdek Fox Tv’ye geçti, Müge Anlı ise yoluna Pakize Suda ile Kanal D’de devam etti. Programın ikiye bölünmesi, aynı saat diliminde yayınlanmaya devam etmesi rekabetin kızışmasına sebep olduğu gibi; ünlülerin hayatlarında yaşanan gelişmelerin sıradanlaşmasına, birkaç yıl önce skandal olarak kabul gören olayların normal olarak algılanmasına katkı sağladı. Tam bu noktada sıradan insanın hikayesi,  cinayetler ve kayıplar eşliğinde ekranda yer bulmaya başladı. O dönemin en unutulmaz, yıllara damga vuran iki cinayet vakasının dosyaları bahsi geçen programlarda açıldı. TV8’de yayınlanan Gerçeğin Peşinde programında 16 yıl sonra tekrar açılan Hande Çinkitaş ve Çağla Tuğaltay cinayetleri, o zaman, 6 yıldır faili yakalanamayan cinayetler olarak işlendi.

Biri 12 diğeri 15 yaşında olan çocuk yaştaki iki kız da evlerinde cinayete kurban gitmişti. Hande Ocak 2001’de, Çağla ise Haziran 2000 tarihinde hunharca katledilmişti. Haberlerini ilk okuduğumda yaşadığım şok hali ilk günkü kadar taze. Dobra Dobra’da dosyaları açıldığında, detaylar ekranlarda paylaşıldığında da aynı hissiyat devam etti. Hande’nin üvey annesi ve babası çelişkili ifadelerinden dolayı şüpheli duruma düştüklerinde, ekran başındaki tüm seyirciler gibi ben de kabul etmekte zorlandım. Çünkü henüz katil, maktulün en yakınındaki kişidir önermesi zihinleri işgal etmemişti. Çağla’nın annesi oklar kendi ailesine döndüğünde programdan ayrıldığı gibi yayın yasağı getirdi. Katili bulmak adına dahi olsa kocasının oğlunun şüpheli duruma düşmesini kabullenememişti.  Şenay Düdek’in programı sona erdi, Müge Anlı ise magazin olayları arasında işlenen cinayet kayıp vakalarının reyting aldığını tespit edip sadece sosyal olayları işlemek üzere atv’ye transfer oldu.

Suç temalı realiti şovların dönüm noktası, seyirci için vazgeçilmez hale gelmesi 2009 yılında gerçekleşti. Kayıp Muhammed ve Münevver Karabulut cinayetinden sonra. O vakte kadar kadın kuşağı adı altında Serap Ezgü; Show TV’de Serap Ezgü ile Biz Bize, Star Tv’de ise Suç ve Ceza isimli programları yapmıştı. Gerçeğin Peşinde programına başlarken yıllardır yaptığım işi yapıyorum demesinin sebebi buydu.  Bir önceki yazıda bahsettiğim “kandırılıyor muyuz acaba” serzenişinin sebebi de geçmişte yaşadığı tecrübelerdi. Şeref Can vakası olarak geçen olayda, çocukları kaybolan bir çift programa başvurmuş, gözü yaşlı anne Başbakana mektup dahi yazmıştı. Şeref Can’ı kim kaçırdı sorusu etrafında yapılan yayınlar sonrası, Şeref Can’ın annesi tarafından biyolojik babaya teslim edildiği ortaya çıkmıştı. Yıl 2006 idi.  Biz Bize isimli programda kendisine iftira atıldığını iddia eden Hasan K.’nın intihar etmesi, intihar mektubunda da ölümümden Serap Ezgü sorumludur  demesi, o dönem bu formatların tartışılmasına ve yayından kaldırılmasına sebep oldu.

2008 yılında Müge Anlı  bu formata geçiş yaptığında ise kayıp Muhammed ve Münevver Karabulut cinayeti ile tüm dikkatler bu formata yöneldi. Münevver Karabulut’un katilinin kimliği kısa sürede tespit edildi, Cem Garipoğlu altı aylık kaçak hayatından sonra teslim oldu. Kız arkadaşını katleden Cem Garipoğlu’nın zengin bir aileye mensup olması, yurt dışında okumuş olması, sekiz dil bilen proje çocuk olması o vakte kadar bilinen suçlu profilinin dışına çıktığı için şaşırtıcı idi ve hakkında çok konuşuldu. Cinayetin hızlı çözüme kavuşması dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı, faili meçhul cinayetlerin çözülmesini bekleyen aileler için umut ışığına döndürdü. Hande ve Çağla dosyaları tekrar açıldı ama neticeye varılamadı.

Muhammed ise altı yaşında bir çocuktu. Anne Dilber’in çelişkili ifadesi, hurdacılık yapan aile fertlerinin Muhammed’e noldu açıkla Dilber çıkışlarından sonra buğday tarlasında cesedi bulundu. Ceset bulunduktan sonra yapılan itiraflarla açığa çıktı ki çocuğu ölüme terk edenlerden biri Dilber’di. Hurdacı ailesine mensup dört kişi ise çocuğun darp edilme anına şahitlerdi. Öz annenin evladını ölüme terk etmesi ile yüzleşmek kolay atlatılabilir bir travma değildi. 45 gün boyunca kayıp olarak aranan çocuğun cesedine ulaşmak, katilin ve suça susarak iştirak edenlerin 45 gün boyunca kameranın gözünün içine bakarak yalan söylemiş olmaları, suç ve ceza konusunda zihin kodlarının değişmesine sebep oldu.

Onun içindir ki bugün Hande’nin katili üvey annesi ya da babası olabilir dendiğinde kimse şaşırmıyor.  Hande’nin katili yabancı biri, şimdiye kadar programda hiç adı geçmemiş birisi olursa şaşırtıcı olacak!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Başkasının ölümü 11 Ocak 2018 | 275 Okunma Geleceğe ne kadar hazırız? 07 Ocak 2018 | 110 Okunma Zihin körleşmesi 21 Aralık 2017 | 191 Okunma Diziler yerli mi? Tartışılır ama yersiz uzun! 17 Aralık 2017 | 185 Okunma Hikâye açığı 14 Aralık 2017 | 171 Okunma