Televizyon yayıncılığı gündüz ekranını reailiti şovlara akşam ekranını dizilere teslime edeli uzun zaman oldu. Aynı tema üzerinden enflasyon yaşanmasına sebep reaili şovlardan seyircinin ilgisini çekmekte zorlananlar teker teker ekrandan çekilirken bazıları yerini günlük dizilere bırakacak. Televizyonun en değerli zaman diliminin vazgeçilmezi diziler erken final kararı ile yayından kalktığında ise yerine gelecek diziler en başından bellidir. Bir dizi gider yerine yeni dizi gelir! Birbirlerinden farkı yoktur o dizilerin, o dizinin neden tutmadığı bu dizinin neden tuttuğu dizi sektörünün çözemediği bir muammadır.
Hikayesi olmayan, bir önermeye sırtını yaslamayan proje dizilerin seyircinin ilgisini çekmediğini bu köşede kaç defa yazdım bilmiyorum. Bir kez daha yazayım; senaryonun bir derdi yoksa, hikayenin ayakları yere sağlam basmıyorsa, karakter analizleri derinlemesine yapılmamışsa, hikayenin dönüm noktalarının ne olacağı bilinmiyorsa, kervan yolda düzülür misali hele bir diziyi tutturalım da sonrası kolay anlayışı ile yola çıkılıyorsa, o dizinin hiç şansı yoktur. Bezelye fasulye ayıklayan ev hanımları için yapıyoruz anlayışıyla yola çıkılan hiçbir dizinin ömrü uzun olmamıştır. Seyirci kitlesi olarak hedeflenen ev hanımları ya geçmişini ya geleceğini görmek ister takip ettiği dramalarda. Bir başka ifadeyle ya tecrübe ettiği hayatı ya da hayallerini süsleyen ulaşması mümkün olan/ olmayan hayallerini görmek ister.
Nerede o eski diziler nostaljisi yapılır zaman zaman. Hatta hemen bir fikir atılır ortaya neden o diziyi yeniden çekmiyoruz. Bahsi geçen dizilerin bir derdinin, felsefesinin olduğu göz ardı edilir, günümüz klişeleri ile zenginleştirilerek güncellenmek istenir. O dizilerin en büyük özelliği iyi insanların hikayelerini anlatmasıydı.
Televizyon üzerine yazı yazmaya başladığımda yazacak konu bulmakta zorlanmadığım gibi dizileri farklı temalar ve bakış açısı üzerinden analiz etmekte zorlanmazdım. Hikayeler ve karakterler derindi. Senaryolara kötü karakterler egemen olup hikayeler klişeler üzerine inşa edilmeye başlandığından bu yana dizi analizi, dizi okuması yapmak güçleşti.
Yeni dizilere bakıyorum iki erkek bir kadın ya da iki kadın bir erkek hikayesi. Arada Klavye Delikanlıları gibi klişelerden uzak güncele temas eden, asosyal internet gençliğinin hikayesiymiş gibi başlayan diziler sevinç çığlıkları attırıyor seyircilere. Hikaye kuruluşu farklı gibi görünen Klavye Delikanlıları da özünde dolandırıcılık çetesinin hikayesi. Ulan İstanbul esintili bir dizi. Ve maalesef yeni hiçbir şey vaat etmiyor.
Oyuncu kombinasyonu yapılarak projelendirilen Siyah İnci ise Kara Sevda’nın farklı bir versiyonu. Emir Kozcuoğlu hem kağıt üzerinde hem oyuncu performansıyla başarılı bir karakterdi. Psikopatım diye bağırmıyordu, Vural ise ekranda ilk göründüğü andan itibaren ben psikopatım diye bağırıyor. Neymiş efendim kendisini terk etmesin diye karısını öldürmüş ama kayıp zannediliyor, Hazal’ı gördüğü an fiziki benzerlikten dolayı gönlünü kaptırıyor, kötücül üvey kardeş marifetiyle tuzağa düşürüyor. Sevdiği kadını öldüren karakterler sıklıkla dizilerde karşımıza çıkmaya başladı ama oldukça yüzeysel bir bakış açısıyla. Aynı erkeğe/kadına aşık kardeşler bu yüzeysellikten nasibini aldı ve klişeleşti, şimdi sıra kadın cinayetlerine geldi. Yan hikayelerle zenginleşme ihtimali zayıf görülen Siyah İnci; psikopat, varlıklı bir karakter yüzünden kavuşamayan fakir iki gencin hikayesi. Oyuncuların uyumuna, performansına, sosyal medya etkisine bel bağlayan dizilerden.