Bir oyalanma halidir, kaçıştır TV. Çoğu zaman otomatik bir refleksle dokunulur açma tuşuna. Bir tür sakinleştirici, yatıştırıcı işlevi görür. Gerilimden kurtulmak, rahatlamak gündelik dertlerden ve uğraşlardan uzaklaşmaktır amaç. Stresle baş etmekte zorlanan kişilerin eğlence programlarını daha çok tercih ettikleri tespit edilmiştir. Kadınlar dizilere ilaveten realiti şov programlarıyla birlikte genel olarak televizyonu daha fazla seyreder. Stresli erkekler aksiyon ve şiddet içerikli programları tercih eder.
Başka insanlarla ortak bir deneyim üzerinde konuşmaktan alınan hazzı dile getirir TV. Toplumsal kullanım adı altında kimisi can yoldaşlığı, ahbaplık, kimisi de iletişim, paylaşma olarak dile getirir televizyon seyretme gerekçesini.
Televizyonun pabucunu dama attığı söylenen sosyal medyada ağırlıklı olarak televizyon programları üzerine yorum yapılır. Teoride TV programları üzerine konuşmak insanları gerginliğe ve çatışmaya yöneltmeyecek güvenilir bir ilişkidir. Bu konuşmaların konusu hafif ve nötrdür, tıpkı TV’nin kendisi gibi. Televizyon hakkında konuşmanın hafifliği ve nötrlüğü yanında herkesin ortak ilgisi olması nedeniyle; toplumsal ilişkilerin başlatılmasında, yürütülmesinde, bu ilişkilerin sertliğini yumuşatmada ve devamlılığını sağlamada bir işlevi olduğu kabul edilir. Fanlar ve fanatikler hariç, onlarla hiçbir konuyu hafif ve nötr bir şekilde konuşmak tartışmak mümkün değil.
Düşünceme besin oluyor
Özdeşleşmenin temel taşlarından biri seyrederken kişiye geçmişin eşlik etmesidir. Kişi geçmişiyle seyreder; kırgınlıkları, kızgınlıkları, kırılan hayalleri, kaybettikleri ve kazanmak için yapabilecekleriyle.
Bir karakteri yakından görme süreci uzadıkça -ki bu roman için de geçerli- yargılama kapasitesi hasar görüyor. Bu etki yüzünden karakterin en kötü eylemlerine dair yargı dahi yumuşuyor, küçük kusurlar konusunda ise kafa karmakarışık oluyor. Bakınız, kötü karakterlerin ekranda görünme süresi uzadıkça hikayeyi ele geçirmeleri sonucu seyircinin değişen yargıları.