İnsan yaşamını sürekli “eskiyerek” sürdüremez. Arada bir “yenilenmesi” gerekir. Yenilenme, “mevsim temizliği” ya da “dönemsel bakım” gibidir. Geçmişin zihni bulandıran ve gücü aşındıran tortularından arınmaya yarar. İnsanlık, oluşumundan bu yana “yaşamı çoklaştırarak sonluluğunu aşma” çabası içinde “yeni başlangıç vesileleri” yaratmaya yönelmiştir. Bayramların uygarlığın en başından beri bu toplumsal dürtünün bir karşılığını oluşturduğunu söylemek, herhalde yanlış olmaz.
İnsanın gücünü tüketen, yaşamın önüne çıkardığı sorunlardan çok, bu sorunlar karşısında kendini çözümsüz hissetmesidir. “Çözüm yolu”, insanın en önemli güç kaynağıdır. Çözüme ilişkin bulanıklık, insanın soruna değil, sorunun insana hükmetmesine yol açar. Çaresizlik, insanı sorundan kaçışa ya da “kolay ama sahte çözüm”lerin peşinden sürüklenmeye yöneltir.
TOPLUMSAL YENİLENME İHTİYACI
Bugün ülkemizin şiddetle bütüncül bir toplumsal yenilenmeye
ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı karşılamak için gerekli birikim
geçmişimizde mevcuttur. Bu birikim, Atatürk ve bilimdir. Atatürk’ün
kurtuluş ve devrim iradesinin kaynağı, tarihin keskin okunuşudur.
En uygunsuz gibi görünen koşullarda, tek çıkış yolunun “milli
devrim”, bunu gerçekleştirecek yegâne gücün de “millet” olarak
belirlenmesidir. Kurtuluş Savaşımız da, Cumhuriyet Devrimimiz de,
bizim dünya toplumbilimine yaptığımız en önemli eylemli katkılar
arasındaki yerini almıştır.
Kurtuluş Savaşımızın dayandığı en önemli çözümlemelerden biri de, savaş yorgunu olan “yedi düvel”in Şark Cephesi’nde savaşı doğrudan sürdürme olanağının bulunmadığı öngörüsüdür. Aslında Lozan görüşmelerinin kesintiye uğramasına rağmen, milli egemenliğimiz konusunda ödünsüz diretmenin kaynağında da, bu belirlemenin önemli bir rol oynadığı kuşkusuzdur.
YÜZ YIL ÖNCESİ VE BUGÜN
19 Mayıs’ın yüzüncü yılında, hem millet bağımsızlık ve milli
egemenliğimizi korumanın temel gücü olmaya devam etmektedir, hem de
emperyalist sistem hızla güç kaybetmektedir. Üstelik bugün
uluslararası düzlemde Ezilen-Gelişen Dünya’nın gücü, 20. yüzyılın
başlarına göre çok daha yüksek bir düzeye erişmiştir. Bu koşullarda
emperyalist sisteme verilecek her ödün, aslında boşuna verilmiş
olacaktır.
Çözüm, milletin topyekûn birliğini sağlamak ve pekiştirmektir. “Batılı bir hayat tarzı” için emperyalist sistemden medet ummak da, iktidarını sürdürmek için Ortaçağ unsurlarına bel bağlamak da, milletin gücünü aşındıran etkenlerdir. İktisadi bunalımın yükünü emekçi yığınların sırtına yıkmak, “halk içi çelişmeleri” uzlaşmaz hale getirerek milleti zaafa uğratmaktan başka bir sonuç vermez. Kamunun görevi, “ekmek teknesi”ni korurken, yükün adil biçimde paylaşılmasını sağlamanın düzeneklerini tasarımlamak ve geliştirmektir.