Bilimde seçim olmaz. Doğrunun ölçütü pratikle sınamadır. Bilimde
doğrular seçimle belirlenseydi, bırakalım toplumbilimi, doğa
bilimlerindeki yasaların ezici çoğunluğunun akıbeti de herhalde pek
parlak olmazdı. Toplumsal varoluş, nesnel gerçekliğin bir
parçasıdır. Onun için toplumsal gelişme, bilimin konuları arasında
yer alır. Toplumsal olarak neyin ileri, neyin geri olduğunun nesnel
bir ölçütü vardır.
SOKRATES, COMTE VE BUGÜN
Demokrasi kavramının ortaya çıkışından bu yana, yöneten-yönetilen
ilişkisinde "bilgi" ile "genel oy hakkı" arasındaki çatışma
gündemdeki yerini koruyagelmiştir. Sokrates, köleci toplumun
yurttaşları arasında oy hakkını "bilgelik ölçütü"ne bağlamış;
Auguste Comte ise, "toplumsal fizik" olarak adlandırdığı "toplumsal
düzenin işleyiş kurallarının bilgi"sine sahip olmayı yönetmenin
önkoşulu haline getirmeyi savunmuştur. Sokrates’le Comte’u
birleştiren, her ikisinin de yeni bir toplumsal düzeni değil,
mevcut düzenin sağlamlaştırılmasını amaçlamalarıdır. Bugün
ülkemizde de, seçim sonuçlarının "halkın cehalet ve
eğitimsizliği"ne yüklenerek "halkın aşağılanması", yaygın olarak
görülen bir eğilimdir.
TOPLUMSAL GÜÇ OLMADAN TARİHİN ÇARKI
DÖNMEZ
Günümüzde nasıl bilimsel bilgiye dayanmayan herhangi bir teknolojik
gelişme mümkün olmaktan çıkmışsa, toplumbilimin yol göstericiliği
olmadan herhangi bir toplumsal ilerlemenin gerçekleştirilmesi de
olanaksız hale gelmiştir. "Bilimin hayattaki en gerçek yol
gösterici olması", bugün her zamankinden daha büyük bir önem
kazanmıştır. Ama tek başına doğru bilgi, tarihin çarkını döndürmeye
yetmez. Dünyayı dönüştürmenin erkesi, toplumsal güçte saklıdır.
Toplumsal ilerlemeyi sağlayacak olan, kitlelerin devrimin karşı
karşıya geldiği sorunların üstesinden gelmeyi sağlayacak biçimde
seferber edilmeleridir.
DEMOKRASİNİN TEMEL ÖLÇÜTÜ
Demokrasinin temel ölçütü, kitleleri etkinleştirerek harekete
geçirme yetisidir. ABD emperyalizminin vatan bütünlüğü ve milli
egemenliğimize karşı koçbaşı olarak kullandığı bölücü ve yobaz
terör ile ülkemiz içindeki "Beşinci Kolu"na sağlanacak her
serbesti, "sahte demokrasi"dir. ABD’nin talebiyle onun araçlarına
tanınan her özgürlük, milletin özgürlüğünü kısıtlar ve hareket
kabiliyetini zaafa uğratır. Kürt yurttaşlarımızı özgürleştirmek ve
onları vatan bütünlüğümüzün inşasına etkin biçimde katmak, ancak
onları PKK-HDP’nin baskı ve denetiminden kurtarmakla mümkündür. Bu
yurttaşlarımızın oylarına "PKK-HDP’nin malı" gözüyle bakıp, o
oylara PKK-HDP ya da başka Ortaçağ kurumları aracılığıyla talip
olmak, onların üstündeki baskı ve denetimin pekiştirilmesinden
başka bir sonuç vermez. FETÖ’ye tanınan her özgürlük, demokrasiye
değil, demokrasinin "olmazsa olmazı"nı oluşturan milli egemenliğin
çökertilmesine hizmet eder.
KÜLTÜR DEVRİMİ
Demokrasinin işlevini güçlendirecek temel etken, kitlelerin
düzeyinin her bakımdan yükseltilmesidir. Cumhuriyet tarihimizde bu
yönde atılmış en somut adım, Köy Enstitüleri’dir. Köy Enstitüleri,
Cumhuriyet’in Kültür Devrimi’dir. Amaç, Cumhuriyet’in köy
önderlerini yetiştirerek devrimin nefesini köylere taşımaktır.
Hedef, bu önderler aracılığıyla feodal hakimiyeti yıkmak ve
özgürleşen köylüyü "milletin efendisi" haline getirmektir.
"Tunceli", bu kültür devriminin; "Dersim" ise, emperyalizm
tarafından kullanılan feodal hakimiyetin sürdürülmesinin
safındadır.
EĞİTİMDE SIĞLAŞMA VE RENKLİ
‘DEVRİMLER’
Eğitimin işlevi, içeriğine bağlıdır. Eğitim, "derinleşme"nin olduğu
kadar, "sığlaştırma"nın bir aracı olarak da kullanılabilir. Eğitim,
Atlantik Sistemi’nde "Bilgi Çağı" kisvesi altında ve "sosyal medya"
araçlarının da yardımıyla uzunca bir zamandır sığlaşma sürecine
girmiştir. ABD’de eğitim, dar bir seçkinler grubunu bilimi etkin
ama teknik bir araç olarak kullanacak düzeye ulaştırmak, genel
kitleyi ise sistemin kendilerinden ne beklediğini anlayacak düzeyle
sınırlamak üstüne kuruludur. Ülkemiz de, din tabanlı eğitimin
yaygınlaştırılmasının yanı sıra, bu sığlaştırma akımından nasibini
almıştır.