Amerika’nın “Yeni Dünya Düzeni” çökmüş, “neoliberal uluslararası ilişkiler” artık işlerliğini yitirmiştir. Dünya, barış ve istikrara hizmet eden adil bir yeni uluslararası düzen arayışı içindedir. Moskova’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Planı da aynı zamanda bu arayışın bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Yeni ve adil bir uluslararası düzenin hem “milli devletlerin bağımsızlık ve egemenliğine saygı”yı esas alması, hem de “gelişen ülkelerin emperyalizme karşı işbirliğini geliştirmek” için uygun bir zemin yaratması gerekir. Bağımsızlık ve egemenlik, iç cepheyi emperyalizmin bölücü ve yıkıcı etkilerine kapatarak “yurtta barış”a, uluslararası cephe de emperyalist dayatma ve saldırıları caydırarak “dünyada barış”a hizmet eder. Üstelik böyle bir düzen, Avrasya ülkeleriyle Atlantik ülkeleri arasındaki ilişkilerin “normalleştirilmesine” de katkıda bulunur.
BARIŞ İÇİNDE BİR ARADA YAŞAMANIN BEŞ İLKESİ
İnsanlık, 20. yüzyılda “Yurtta Barış, Dünyada Barış”ın uluslararası düzlemdeki formülünü de oluşturmuştur. Bu formül, ilk olarak 1953’de Cu Enlay tarafından ileri sürülen ve 1955’de Bandung Konferansı’nda Bağlantısız Ülkeler Hareketi tarafından benimsenen “Barış İçinde Bir Arada Yaşamanın Beş İlkesi”dir. Bu ilkeler, “egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı”, “karşılıklı saldırmazlık”, “birbirlerinin iç işlerine karışmama”, “eşitlik ve karşılıklı yarar” ile “barış içinde bir arada yaşama”dır. Milli devletleri temel alan bu beş ilke, Amerika’nın “Yeni Dünya Düzeni”nin stratejik alternatifidir.
'MİLLET' VE 'MİLLİ DEVLET'İN YENİDEN KEŞFİ
Binyılımızın başında ABD’nin “onlarca yıl sürecek bir Haçlı Seferi” olarak başlattığı saldırı, çağımız devrimlerinin temel gücü olarak “millet”in, onun örgütlü kalesi olarak da “milli devlet”in yeniden ve daha derinden keşfedilmesine yol açtı. Merkezi feodal imparatorlukların coğrafyası olan Asya’nın uygarlık geçmişindeki “devletçi”, “kamucu” ve “paylaşmacı” unsurlar, güncel gereksinimlere karşılık gelen yeni yaklaşımları inşanın yapıtaşları olarak öne çıkmaya başladı. Geçmişin kazanımları, ancak yeni ve daha ileri bir ortak kültür üretiminin girdilerine dönüştürülürse, hayatın önünü açmada bir güç kaynağı işlevini görürler. Moskova’nın da, Ankara’nın da, Tahran’ın da, uygarlık geçmişleri, insanlığın ilerlemesine katkıda bulunmuş önemli kazanımları içinde barındırmaktadır. Ancak bu kazanımlara günümüzde can vermenin yolu, “geleneksel köklere dönmek”ten değil, bu köklerden bugünün milli devletlerini ve bu devletler arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmek için yararlanmaktan geçer.
TOPLUMSAL FAY HATLARINI KURCALANMAYA KAPAMANIN YOLU