Hüseyin Cahit Yalçın bir makalesinde “Bizim milliyetçiliğimiz varlığımızı korumak için zorunlu bir milliyetçilikti” diyor. Yıkılan bir imparatorluğun elde kalan son parçalarını nasıl koruruz sorusuna eğrisi doğrusu ile böyle bir çözüm üretilmişti.
Osmanlının etnik ve dini farklılıklarından dolayı battığı düşüncesi ağır bastığı için homojen bir toplum yaratılmak istenmiş, gayr-ı Müslimler mübadele ile ülkeden çıkarılırken geride kalan Müslümanlar ise Türklük ve Sünnilik harcı ile yoğrulmaya çalışılmıştı. Bu açıdan Kemalizm İttihatçılığın bir devamıdır. İşin garibi bugün Kemalizm’den nefret eden İslamcılar da aslında İttihatçılığın renklerini taşır. Öyle ya da böyle bu topraklarda Kürtçülük de dahil İttihatçılık hamuru ile yoğrulmayan bir fikri akım yoktur.
Bu nedenle de hemen her siyasi çizgi benzer arazlara sahip, hepsi topluma tepeden bakar ve toplumu dönüştürmeyi hedefler. Bu arazları yıkmaya en çok yaklaşan Erdoğan bile son kertede gene aynı zihniyete teslim olmak durumunda kaldı.
Homojen toplum yaratma fikrine en büyük direnç etnik olarak Kürtler, dinsel olarak Alevilerden geldi. Aleviliğin 80 sonrası Kemalizm’e eklemlenmesi de bu gerçeği...