Tarih çok fazla spekülasyonu sevmez ancak biz insanlar tersine severiz. Şöyle olsa böyle olurdu, böyle olsa şu olurdu gibi çıkarımlarda bulunur hatta bugün yaşanan bazı olayları da geçmişteki benzerleriyle kıyaslayarak “o gün böyle oldu demek ki bugün de böyle olabilir!” diyebiliriz. Halbuki her tarihi olay ne kadar büyük benzerlikler taşırsa taşısın tekildir. Bu nedenle geçmişi okurken “O gün gerçekte ne oldu?”yu anlamaya çalışmak çok daha önemli. Biz bugün Sokullu Mehmet Paşa’nın öldürülmesi sonrasını “duraklama devri” olarak görürken o günün dünyası Osmanlı’yı yıkılmaz bir güç olarak algılıyordu. Bu gün yaşı kırkın üzerinde olanlar için bir zamanlar Sovyetler Birliği dünyanın iki süper gücünden biriydi ve yıkılma ihtimali yoktu. Ama o devasa güç öyle bir çöktü ki yarattığı boşluk hala dolmuş değil. *** Birinci Büyük Paylaşım savaşında savaşın kıyısında kalabilmek için uygun şartlar olsa da ısrarla savaşın bir parçası olmak ve paylaşımdan pay almak isteyen İttihatçılar büyük hayaller peşinde koca bir imparatorluğu uçuruma yuvarladılar. Duyar gibiyim “Gizli anlaşmalar ile bizi zaten paylaşmışlardı!” Sormak gerek, gizli anlaşmaların yapılmış olması alınan kararların kesinlikle uygulanacağı ya da uygulanabileceği anlamına gelir mi? Bu soruya az buçuk devletlerarası ilişkilerin nasıl işlediğini bilen hiç kimse “evet” cevabı ver(e)mez. Bu anlaşmaların hangi koşullar ve havada yapıldığına dikkat etmeden sadece metinlere bakarsak gerçeği kavramamız mümkün olmaz.