Türkiye’deki sendikal mücadelenin uzun süredir yanlış kodlar üzerine kurulduğunu düşünsem de yaklaşan toplu sözleşme görüşmelerinde bir çağ atlandığını baştan söylemeliyim. Sendikal mücadelenin amacı çalışanların özlük haklarını korumak, çalışma şartlarını iyileştirmek, geleceklerini olabildiğince güvence altına almak olmalıyken bizde ise sendikalar daha çok siyasi bir parti gibi çalışıyor. Böyle olunca da sendikalar ister istemez bir siyasi partinin arka bahçesine dönüşüyor. Hatta bu siyasi takıntıları zaman zaman çalışanların mağduriyetinin baş müsebbibi haline de gelebiliyorlar. Geçmişte sendika ağaları vardı –hala var-, yakın geçmişte ve bugün de pek çok sendikacının sendikaları milletvekili, belediye başkanı ya da başka mevkiler için birer atlama taşı olarak kullandıklarını gördük, yaşadık. Hak ederek gelenleri elbette ki tenzih ederiz. Daha doğrusu daha başından beri siyasi bir takım gelecek planları olan ve bunları gizlemeyenleri bu kategoride değerlendirmeyiz, sözüm diğerlerine… *** Sendika(cı)ların siyasi tercihleri olabilir mi? Elbette olabilir ancak bu rengin çok fazla öne çıkması bir süre sonra bu sendikaları kaçınılmaz bir şekilde işlevsizleştiriyor. Şimdi düşünelim; siz A sendikasısınız ve B partisinin güdümündesiniz. Sendika ileri gelenleriniz bir süre sonra B partisinden milletvekili oluyor, partide önemli-önemsiz görevlere geliyor. B partisi muhalefette olduğu için siz de toplu sözleşme görüşmeleri sırasında esip gürlüyor; memurun-işçinin hakkı diyerek mangalda kül bırakmıyor, isteklerinizde sınır tanımıyor, iktidarı işçi-memur hakkı yemekle itham ediyorsunuz.