Bir espri vardır bilirsiniz; “Abidin mutluluğun resmini çizsene?” diye. Mutluluğun resmini bilemem ama çaresizliğin resmini çizin desem çok fazla şeye gerek yok ülkemizde. Mesela her hangi bir okulun kapısında sıra olmuş çocukları çekseniz de olur, sıkışmış trafikte yol açılsın diye bekleşen şoförleri de. Köprüdeki bir intihar pozu, sokak ortasında dövülen, vurulan bir kadın ya da sokak hayvanı da olabilir. Bir düğünde çalınan yerel bir dildeki türkü için –elbette Kürtçe olmalı yoksa diğerleri çok da tehlikeli değil- asılan duyarlı insan suratları, Araplara hizmet eden bir mekanın tabelalarına tiksinti ile bakan bir yüz… Çaresizlik her tarafımızdan akıyor ama sorsan Osmanlının mirasçılarıyız. Tahtını geri isteyen ‘ellere var bize niye yok?’ diyen bir şehzademiz de var ve o da çaresizliğin bir başka resmi. Keşke Payitaht yapımcıları rol verse de Abdülhamit Han Hazretleri ellerini uzatıp başını okşasa. Zaman akıyor, Herakleitos “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” demiş ama biz aynı nehirlerde yıkanmanın yolunu hep buluyoruz. 2 Eylül itibariyle eğitim-öğretim yılı öğretmenler için resmen başladı ve eğitimin önündeki dağ gibi sorunlar aynı şekilde duruyor. Bizler yazmaktan bıktık ama icra makamındakiler de çaresizce aynı şeyleri tekrarlıyor.