İlkokul 1’inci sınıf öğrencilerine zıt anlamlı sözcükleri öğreten bir öğretmenimiz birçok kelime grubunu verdikten sonra çocuklara son bir soru daha sorar. Cevabı aslında çok basittir ancak çocuklar kendi saf ve henüz yeterince kirlenmemiş dünyalarından güzel bir cevapla karşılık verirler. Öğretmenleri aldığı cevap karısında şaşırır ve durumu zümre öğretmeni arkadaşları ile paylaşır; diğer öğretmenlerde kendi öğrencilerine konuyu kısaca tekrarlayıp aynı kelimeyi vererek zıttını isterler. Sınıflardaki çocuklar aynı saflıkla hep bir ağızdan cevap verirler. -“Barışın zıttı nedir, çocuklar?” -“KÜS…” Bu cevap üzerine uzun uzun felsefi tartışmalara girmeye gerek yok; yine de bir kaç noktaya dikkat çekmekte fayda var. Büyüklerin cevabı ile çocukların cevabı arasındaki makas neden bu kadar açık sizce? İçimizden küslük de savaş gibidir diyenler çıkabilir tabii ki ama aradaki fark gerçekten büyük. İnsan kime küser, kimle savaşır? Sevdiklerine, muhatap olarak gördüklerine ve yarın tekrar yüz yüze bakmaya hevesli olduklarına küser ve küserken de hep bir açık kapı bırakır. Ya savaş? Hiçbir savaş kıyamete kadar devam edemez, elbet bir gün barış gelecektir. Çocukken orta parmağımızı şehadet parmağının üstüne koyarak bozuştuğumuz arkadaşlarımızla küs yapar sonra da içimizden biri küslüğe dayanamaz birbirimizin parmaklarını zorla açmaya çalışırdık “BARIŞ” için. Bizler büyüdük, dilimiz de değişti anlam dünyamız da.