Son yazımda Osmanlı devletinin Batı’yı yakalama çabası içindeki uzun soluklu mücadelesi için şöyle bir cümle kurmuştum “Bu mücadele sanıldığı gibi tam bir başarısızlık öyküsü değil. Ancak, 16. asırdan 18. asra kadar kısmen bir başarı var, fakat bizim belimizi büken, Avrupa’nın daha biz manifaktür üretime geçemeden Sanayi Devrimini gerçekleştirmesi oldu. Sanayi Devriminin tazyiki ile Avrupa dünyanın geri kalanını ya tam ya da yarı sömürge haline getirdi.”
Manifaktür, kelime anlamı olarak Latincede “manu factum: el ile yapılmış”dan geliyor. İngilizce’de ise “makine kullanılarak büyük sayıda ve miktarda mal üretim süreci” olarak tanımlanıyor. Latince ve İngilizce arasındaki farklılık kavramın zaman içerisinde asıl anlamında değişiklik olmasından kaynaklanıyor. 16. Yy.la kadar dünyada ve bizde usta-kalfa düzeni hakim, üretim zanaatkarlar eli ile yürütülüyor. Pek çok malın üretim süreci nerede ise tek bir ustanın elinden çıkıyor. Usta-Kalfa-çırak ayrımları var ancak bu daha çok bilgi aktarımı için. 16. Yy.da Avrupa’da manifaktür üretim sürecine geçişin ilk adımları atılıyor. Bir usta’nın ya da sermaye sahibinin (müteşebbis-kapitalistin) bir çatı altında diğer ustaları da...