Türkiye’de eğitimdeki temel sorunları bilmeyen nerede ise hiç kimse yok ama karşımızda öylesine devasa bir kalabalık var ki, işin içinden çıkılamıyor.
Sanayi toplumunu ıskalayıp, kendimizi birden hizmet sınıfının çarkları arasında bulunca işler iyice sarpa sardı. Dünyaya entegre olacağız derken bir sürü yeni defomuz ortaya çıktı. Yerli dediğimiz sanayi bile 90 öncesine göre çok daha fazla dışa bağımlı hale geldi. Döviz açığını kapatmak için ihracatı arttırırken iç pazarı daraltıp, fiyatları uçurduk. Geldiğimiz noktada 5-10 TL’lik domatese bile ucuz der olduk…
Bilenler bilir, 40 sene öncesine kadar bu ülkede lise diploması çok ama çok değerli idi ve o dönemin lise mezunları bugünün pek çok üniversite mezunundan daha donanımlıydı. Okumayanlar da iyi kötü bir mesleğin ucundan çoktan tutuvermiş olurdu. Ama ne oldu ise 90’lı yıllarla birlikte oldu. Değişen şartlara eğitim sistemimizi bir türlü uyarlayamadık. Kent nüfusu hızla kır nüfusunu geçti, ideolojik saiklerle eğitimin temel dinamikleri ile oynadık. Özal’ın başlattığı yolda Lise mezunu olmanın bile çok zor olduğu bir sistemden birdenbire üniversite eğitiminden aşağısını kabul etmeyen bir anlayışa evrildik, meslek...