Ülkece gücümüzü siyasi atışma-zıtlaşma-çatışmalarla harcama konusunda üstümüze yok. Her şey dönüp dolaşıp siyasette düğümleniyor. Biraz derine indiğimizde dini de laikliği de Atatürkçülüğü de algılamamız samimiyetten çok siyasetle ilgili. Bunun bana göre başat sebebi Türkiye’nin hala göçebelik-köylülük ve kasabalılık sarmalında bocalayıp durması ve bireyselleşememesi. Önce kendimiz olamadığımız için başka şeyler olmak zorunda kalıyoruz; Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Kayserili, Çorumlu, ocu, bucu vs...
Bireyselleşemediğimiz ve hukuk gerçek manada hem zihnimize hem de topraklarımıza bir türlü uğramadığı için de kendimizi hemşericilik, dindaşlık, mezhepçilik, particilik, bölgecilik, ırkdaşlık vs. ile güvence altına almaya çalışıyoruz.
Yeni nesilde bu tür değerler hızla erozyona uğrasa da Türkiye’nin kaderi hala büyük oranda bireyselleş(e)meyen 40 yaş ve üstünün elinde. Aslında dünya’da da ülkelerin kaderi orta ve üstü yaşların elinde. İngiltere’nin AB’den çıkması kararına, bir grup İngiliz genci aynen şu cümlelerle isyan ediyordu: “Orta yaşlılar bizim geleceğimizi çalıyorlar,”
Yeni nesiller ile önceki kuşaklar arasında çok ciddi farklar olduğu açık. Bizim için...