Osmanlı tarihini göçebelerin bir türlü sonlanamayan yerleşememe sürecinin uzun tarihi, Cumhuriyet tarihini ise köylülükten şehirliliğe(!) geçememenin kısa tarihi olarak okuyabiliriz. Şehir medeniyete açılan bir kapı iken bizde ne yazık ki çok uzun zamandır şehirlerin bir ruhu yok… Köylülükle şehirlilik arasına sıkışmış bir kasaba kültürü içinde yaşıyoruz.
Şehirleşemediğimizin en güzel örneği cemaatler üzerindeki sert tartışmalar. Karşı çıkanların da taraf olanların da asıl dertleri cemaatlerden ziyade ait olduklarını hissettikleri cemaatlere-mahallelere alan açmak. Yoksa herkes kendi cemaatinden-mahallesinden fazlası ile memnun. Cemaat denilince sadece dini yapıların anlaşılması da yine biraz bizim köylülüğümüzden geliyor.
Uzun bir süredir köyler ve kasabalar şehirleri istila etmiş ve esir almış durumda. Çevrenin merkeze taşınması da bu hengâme içinde birçok önemli sonuç doğurdu. Zaten Türkiye örneğinde çok da oturmayan sağ-sol, muhafazakar-milliyetçi-laik vb. tanımlamaların içeriği de...