Türkiye ne kadar değişirse değişsin, bazı konulardaki reflekslerimiz bir türlü değiş(e)miyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bölünme, parçalanma kargaşası kaygısı içinde İttihatçı-Kemalist geleneğin oluşturduğu ve zihniyetimize yerleştirdiği, dün başka çare ya da çıkar yol bulamadıkları için gidilen yolları bugün bile hala geçerli sananlarımız çok fazla. Değişiyoruz, dönüşüyoruz, yeni bir devir başlatıyoruz, yeni bir düzen kuruyoruz derken bile eski düzenin eski alışkanlıklarını sürdürme konusunda üstümüze yok. Kemalizm’e karşı olduğunu iddia edenlerimiz bile Kemalizm’in Kürtlere, Alevilere, azınlıklara ve de dindarlara karşı politikalarını paylaşmakta bir beis görmüyor. Toplum dönüşüp, değişirken siyasetimizin açılım süreçlerine rağmen dönüp dolaşıp aynı noktalara savrulması geleceğimiz açısından büyük bir tehdit. Siyasetimizi sürekli kırmızı çizgiler üzerinden yapmaya çalışınca içerde ve dışarıda çizgilerimizin üstüne birileri tarafından çizgi çekilince geleceği ön göremediğimiz gibi duruma göre vazife de çıkaramıyor ve refleks de gösteremiyoruz. Dünyanın büyük güçleri dahi çıkarlarını koruyabilmek adına politikalarında değişikliğe giderken bizim tek kanatlı kuş gibi uçmaya çalışmamız fazlasıyla tuhaf kaçıyor. ! *** Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin referandum kararı herkesten çok bizi geriyor. Bir muhalefet lideri bunu “savaş sebebi” bile sayabiliyor ve Dışişleri yetkililerimiz bu kadar sert olmasa bile bunu onaylamadığını üstüne basa basa açıklıyor. Biraz tersten olacak ama 300 bin nüfuslu Kıbrıs Türkleri için bir devlet kurulmasını normal karşılarken lafa geldiğinde “etle-tırnak gibiyiz, biz kardeşiz” söylemleri ile tanımladığımız Türk-Kürt rabıtasını unutarak milyonlarca Kürdün bir devletinin olması fikri bizi herkesten fazla korkutuyor.