Her ne kadar ünlü şairimiz Yahya Kemal Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü sevse de muhtemelen benim gibi Ankara’da büyüyen pek çok kişinin kalbinde Ankara’nın başka bir yeri vardır. Çocukluğumuzun geçtiği gecekondu mahalleleri büyük oranda artık yoksa da Keçiören Ankara’nın nispeten eski dokusunu az çok koruyan ilçelerinden biri. Maalesef kent dokusundaki hızlı dönüşüm kentin eski mahallelerine de sıçramış durumda ve daha da kötüsü şehrin hafızasına kazınmış yer ve sokak isimleri de beraberinde düşüncesizce değiştiriliyor. Kentsel dönüşümün yarar mı zarar mı verdiğini tartışmayacağım ama başka bir yere, mimarideki yozlaşmaya başka bir pencereden bakmak istiyorum. Toplumlar tarih boyunca güç ve kudretlerini özellikle kamu ve dini mimari ile daha çok görünür kılmaya çalışmıştır. Bu topraklarda da asırlarca hükmetmiş pek çok medeniyete ait eserler var bu kadim eserler bize geçmişin şaşaa ve debdedesinden izler sunuyor. Augustus Tapınağı ile Hacı Bayram Camii sırt sırta, Roma Hamamı harabeleri, Julianus Sütunu, Arslanlı Cami vb. geçmişin heybetini bizlere hatırlatıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan kamu binaları ve protokol camii Maltepe Camisi’nin bile kendine özgü yönleri var. Ama örneğin Hacı Bayram Camiinin verdiği sıcaklık ve uhrevilik hissini yakın geçmişte yapılan Kocatepe Camii hiçbir zaman vermemiştir bana.