Türkiye’de her nesil kendi tecrübelerini maalesef tek başına yaşıyor. Bunun birçok nedeni var. Bizde roman kültürünün olmaması ve belki ondan daha fazla anı yazma kültürünün fazla gelişmemiş olması bunun sebepleri arasında olabilir. Sinema, dizi ve belgesel yapımlarımız içinde de sınırları zorlayanlar yok denecek kadar az. Geleneksel kurumların Cumhuriyet döneminde çöküşü ve yerlerine yenilerinin konamamasının da katkısı mutlaka vardır.
Bizde anı yazanların genelinin gerçek fikirlerini yazmaktan çok geçmişi temizleme ve davaya hizmet gibi hassasiyetlerinin olması maalesef bu anıların gerçek anlamda faydalı olmasını engellemektedir. Bu nedenle bizde J. J. Roueseu ya da Tolstoy benzeri hatırat yazanlar pek görülmez. Halbuki bu tür hatıratlar toplumların aynası gibidir ve yeni nesillere pek çok tecrübenin aktarımda önemli rol oynar.
Bu açıdan belki Cemil Meriç ayrı tutulabilir. Keşke Meriç’in anılarının benzerleri daha çok olsa idi. Neden bu önemli, çünkü geçmişteki insanların dünyayı nasıl algıladıklarını öğrenmek için anılar birinci el kaynak konumunda. Hüseyin Cahit Yalçın’ın anıları, Şevket Süreyye Aydemir’in Suyu Arayan Adam’ını da bu kategoriye ekleyebiliriz....