Hafta sonu Çorlu Kitap Fuarında “Dervişler, Fakihler, Gaziler - Erken Osmanlı Döneminde Dini Zümreler 1300-1400” adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Haşim Kutlu hoca ile “Balkanların Fethinde Gazi Dervişler” konulu kısa ama oldukça doyurucu bir söyleşi gerçekleştirildi.
Haşim hocanın soru cevap kısmında katılımcıların bir kısmının Babailer isyanından Çaldıran’a uzanan süreci sanki daha dün olmuş gibi hissederek dile getirdikleri duygusal yaklaşım ve sert yorumlarına karşı yönelttiği soru, en azından benim için oldukça zihin açıcı idi: “Bir tarihçi ve akademisyen olarak mı yoksa şahsi fikrimi mi duymak istiyorsunuz?”
Aslında bu sorudaki ikilem hiçbirimize yabancı değil. Genelde ülke insanı olarak gerek soru sorarken ve gerekse bize yöneltilen sorulara cevap verirken duymak ve duyulmak istenen cevaplar verilir ki bu durum akademik camia için de fazlası ile geçerli. Halimiz çoğu kez politik bir fıkradaki kahramanın durumuna benzer.
Diyarbakırlı bir vatandaş uçağa biner yanına da kelli felli bir herif oturur. Tipinden bölge insanı olmadığı bellidir ve adamı önemli bir devlet görevlisi sanar ve biraz sonra açılan muhabbet de o minvalde yürür. Adamın bölge ile ilgili...