Gülen’in yükselişinde Yahudi işadamları İshak Alaton ve Üzeyir Garih çilingir vazifesi görmekte idiler.
Bu büyük ilişkinin sırrı ne idi?
Üzeyir Garih, doksanlı yıllarda, Hürriyet Gazetesi’ne konuşurken, yurtdışı okulları için büyük destekler, maddi yardımlar yaptığını belirtiyor, Gülen’i öve öve bitiremiyordu.
(Üzeyir Garih’in ölümüne ilişkin dosyanın yeniden açılmasında büyük fayda var.)
1991 yılında Mihail Gorbaçov’un Glasnost’u (açıklık politikası) ile Gülen’in okul faaliyetleri tam da denk düşmüştü.
Gülenciler bir taraftan süratle Türk Cumhuriyetlerinde okullar açarlarken bir taraftan da buralardan gelen çocukları kabul ediyorlardı.
Öyle ki sonraki bir beş-on sene içerisinde CIA raporlarında “Amerika, F.G. sayesinde Orta Asya’ya bomboş bir İslamiyet götürdü” denecekti.
Dışa açılımın üzerinden birkaç sene geçtiğinde Gülen hareketinin CIA’nın tam kontrolünde olduğu Rusya ve Özbekistan’ın bu okullara karşı aldığı tavırdan da anlaşılacaktı.
Gülen grubu sırasıyla 1980 ihtilali sonrasındaki Cunta Hükümeti ve ardından Özal’lı yıllar da gayet hızlı ve rahat bir şekilde faaliyetlerini yürütmüştü. Sağ ya da sol bütün hükümetler ile tam bir uyum içerisindeydi. Fakat 90’ların sonlarına doğru, 28 Şubat’ın yaşandığı yıllarda Erbakan Hükümeti ile bir türlü anlaşamadı. Refahyol Hükümeti’nin yıkılmasında önemli rol oynadı. Bu sırada 28 Şubat darbecileri kendisine karşı mıydı, o da anlaşılamadı.
(Aslında anlaşıldı, beraber hareket etmişlerdi!)
Şurası muhakkak ki 28 Şubat cuntası özellikle İslam karşıtlığı ile özdeşleşmişti. Bu bağlamda cuntacılar Gülen’in de üzerine yürür gibi görünürken, ilginç bir tepkiyle karşılaştılar.
Bu tepki Bülent Ecevit ile Koç grubundan gelmişti.