“Karakter aşınması”, bana memleketin en büyük problemiymiş gibi geliyor; belki öyledir, belki değildir, olmaz mı ya, belki de kuruntu yapıyorumdur.
“Amma yapmışsın ha!” diyebilirsiniz, boyun kıldan ince.
Eleştirilerinize, tepkilerinize açığım.
Efendim, şöyle bir tablo görüyorum:
Çokları beyni “otomatiğe” bağlamış; düşünmüyor, üretmiyor, eleştirmiyor, karşı çıkılması gereken yerde karşı çıkmıyor.
Misal;
“Yeni Türkiye”nin mimarları, son 13 yıl boyunca yaptıkları, yapmadıkları hakkında birçok “özeleştiri”de bulundular
Defalarca aldatıldıklarını söylediler.
Peki...
Bizim medyamız, bizim sivil toplum örgütlerimiz, bizim “aydınlarımız” bu süreçlerde ne yaptı?
“Bizimkiler” sürekli olarak aldatılıyorken, bizim “aydın takımımız”da mı aldatılıyordu?
Yoksa...
Bir şeyleri bildiği, gördüğü halde, “Boşveeer, bana mı kaldı doğruları söylemek” mi diyordu?
“Dostça uyarma” görevi ne kadar yerine getirildi?
Mevzu net:
Sadece bu taraf değil, her taraf “otomatiğe” aldı.
Kimi “Sıkı destekçi” oldu, kimi “sıkı düşman.”
“Sıkı destekçiler” her yapılanı, her söyleneni destekledi, doğruların yanı sıra, yanlışlara, eksiklere de “ters düşmemek” adına “helâl” çekti.
Öbür taraf zaten belli; kış kışlığını yapacak, “AK Kadro”nun her söylediğine karşı çıkmak kara zihniyetli “çağdaş devrim yobazları” için ibadet hükmünde, onları boş ver.
Kabaca “bizim taraf” parantezine alabileceğimiz kesimlerin sivil toplum örgütlerinde, medyasında, aydınlarında büyük sıkıntılar görüyoruz.