17-25 Aralık darbesinin öncesini ve sonrasını çok yakından takip etmiş, malzemeleri an be an biriktirmiş, hatta süreci 28 Şubat’tan itibaren “Feto”bağlantısı kura kura örmeyi bilmiş bir gazeteci olmaktan dolayı ziyadesiyle avantajlıydık.
Paralel yapı ile ilişkimiz de olmamıştı hiç, hatta paralel yapının kaydırdığı vatan evlatlarından biriydik, fişlenmiştik, dolayısı ile mağduriyet kıvamımız da hayli koyu idi.
Cennetmekân Abdülhamit Han, Büyük Hakan Vahdeddin Han, rahmetli Erbakan Hoca, rahmetli Muhsin Başkan ve Gazi Tayyip Erdoğan zincirinin tüm halkalarını özümsemeye çalışmış bir gazeteci olarak, ilk kitabı çıkartmak bize düşerdi.
Öyle yaptık, Dostmodern Darbe’yi yazdık.. Bugün kitabı anlatacak değilim, meramım başka…
Efendiiiiim…
O vakitler “paralel mi kazanacak yoksa Tayyip mi?” mevzuu tamamen belirsiz olduğundan, FETO’yu yerden yere vuran kitabı basmak isteyen çıkmadı.
Daha doğrusu, şöyle “az buçuk ismi olanlardan” herhangi biri basmak istemedi.
Diyorlardı ki, “Erdoğan ile FETO barışırsa sıkıntıya düşeriz.”
Ya da,
“FETO kazanırsa ayvayı yeriz!”
Böyle oldu.
Biz de, tuttuk kendimiz bastırdık.
Kitabı tanıtmak lazımdı…