Ne “zafer”, ne “hezimet”; ikisi de uç yorumlar. Adı üzerinde “mutabakat”; hoşlandıkların da olacak hoşlanmadıkların da…
Ülkenin sürekli olarak “yüksek ateşle” yaşamaya mahkûm olmasını dayatanlar da, anlaşmaları “zafer” olarak sunanlar da uçlarda yaşıyor.
İfrat- tefrit meselesi!
Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile anlaşacağını, darbeci Mısır yönetimi ile de bir noktada mutabakata varacağını bu köşede ve canlı yayınlarda, hayli vakit önce dile getirdim.
“Türkiye bunları yapmak mecburiyetinde” dedim.
“Sürekli olarak yüksek ateşle yaşayamazsınız, ateşi bir noktada düşürmek mecburiyetindesiniz yoksa yüksek ateşten gidersiniz!” dedim.
“Ülkeler arasında daimi dostluklar, daimi düşmanlıklar olamaz, hele iddialı ülkeler arasında hiç olamaz, savaşlarda birbirlerinin boğazına çöken ülkeler bile günün birinde anlaşır, uzlaşır, yollarına birlikte devam etmek mecburiyetinde kalır!” dedim.
Misal mi?
Atatürk, yüzbinlerce Anadolu evladını katleden Batı’nın her şeyini aldı; dansından, tatilinden, kılık kıyafetine kadar… Şapkasını bile bir güzel geçirdi başına!..
Üstelik uluslararası hukuka göre hiç de mecbur olmadığı halde Osmanlı’nın bütün borçlarını üstlendi.