“Sevgili yüzünde bir başka güzellik var bugün
Ay gibisin pırıl pırıl gülüşün
Güzeller bayram günü süslenir
Seninse bayramları süslüyor yüzün”
Bayram deyince ilkin bu rubai düşer gönlüme Hayyam’dan ve tedâileri alır götürür beni gönlümün en ücra köşesine... Bir tatlı kavgadır başlar orada ve bitmez bayram boyunca. Yüzü bayramları süsleyen bir güzelin eteğine sımsıkı yapışamayanın bayramından ne olur derim, bayram ki ondan uzakta bile onsuz alınıp verilemeyen nefeslerden başka nedir ki derim, ‘Ve’dduha güneşi yüzündür dilber’ derim... Başkasına demem asla, yalnız kendime derim. Kendine söz geçiremeyenin başkasına söz söyleme hakkı yoktur gibi gelir bana, bayram olsun olmasın kendimden başkasını böylesi bir terazide tartma hakkım yoktur gibi gelir ben de yalnız kendime derim diyeceğimi. İçimde iki adam olur her bayram mütemadiyen kavga eden; hangisi yenerse yensin dayağı yiyen hamdolsun hep ben olurum.
Bayramlardan kurbansa Hazreti Fuzûli çıkar gelir en tenha köşesine gönlümün, bir beyit fısıldar muhabbetle ve artırır hüznümü, umudumu, inkisarımı... “Yılda bir kez kurban keserler halk-ı âlem ıyd içün / Dem-be-dem saat-be-saat men senin kurbanınım.” Canı canana kurban edemeyenden aşık olmayacağını bilirim, maşukun her canı kurban diye kabul etmeyeceğini bilirim, aşktan söz etmeye devam edenin aşkı bilmediğini bilirim, bilirim dediklerimin yanıldığıma yetmediğini bilirim, karışırım halk-ı âleme çaresiz, kurban keserim bayramdır diye.