Genel bir yargı var: Sanatçı, yazar, akademisyen, entelektüel, yaşadığı ülkenin mevcut iktidarına muhalif olmalıdır. İktidarın yanında durarak bilim, fikir, felsefe ve özellikle de sanat üretilemez.
Fikir ve sanatı besleyen unsurlardan birisinin de çağa getirilen eleştirel bakış açısı olduğu muhakkak fakat Türkiye’de, özellikle son dönemde muhalif olmayı sanatçı olmanın ilk ve tek şartı gibi görmek ve bundan dolayı mevcut iktidara yakın duran bütün isimleri aslında “gerçek sanatçı” olmamakla, ötesi “yandaş” olmakla itham edip yaftalamak bir garip âdet oldu. Bu itham ve yaftadan Ara Güler’den Yavuz Bingöl’e, Orhan Gencebay’dan Cüneyt Arkın’a, Semih Kaplanoğlu’ndan Hülya Koçyiğit’e kadar nasibini almayan kalmadı. Listeye, zaten sağda durduğu için sanatçı kabul edilmeyen isimleri hiç almıyorum bile. Onlar feci mimli. Türkiye’de -olmaz ya- hani olur da bir gün Halk Partisi iktidar olsa, bu arkadaşlar da bu kez muhalefet saflarında sanatlarını yapmaya devam etseler, isimleri yine yandaş diye okunur, o derece.
Sanat ve eleştiri bağlamında sanatçıyı nispeten doğru tarif ediyoruz fakat muhalefet tarifimizde sanki biraz problem var. Kabul sanatçı muhaliftir, peki muhalefet ne demek? Bu soruya, tartışma götürmez sanatçılığı iktidara yakın duruşuna kurban edilmeye çalışılan Semih Kaplanoğlu harika ve enteresan bir cevap verdi. Yoğun gündem sebebiyle pek çoğumuzun fark etmediği bu cevap üzerinden “muhalif olmak ne demek” sorusuna bir kez daha cevap arayalım.
Semih Kaplanoğlu Habertürk gazetesinden Kübra Par’la yaptığı röportajda kendisine sorulan üç soruya şöylece cevap veriyor:
Sanatçı muhalif olmalı mıdır?
“Sanatçı, hepsinden önce sanatçı olmalıdır. Kendi işini yaptığında zaten o iş, birilerine muhalefet ediyordur; birileri beğeniyordur, birileri de nefret ediyordur.”