Nasıl başarılı olunmaz? Sizi bilmem ama bendenizin cevabı kısa ve net: Başkasının ve/veya başka zamanın işiyle meşgul olarak. Başarısızlığımızın altında ekseriyetle bu iki sebep var. Başkasının işiyle meşgul olmamız bizi kendi meşgalemize odaklanmaktan alıkoyarken, başka zamanın işini düşünmemiz de içinde bulunduğumuz zamanın hakkını vermemize engel oluyor. Aklımız ve kalbimiz başka yer ve başka zamanda dolaştığı için şimdiyi ve şimdi yapılması gerekeni ya hepten ıskalıyor yahut baştan savma yapıyoruz. Hâlbuki içinde bulunduğumuz an, o ânı paylaştığımız kişi ve o anda o kişiyle yapmakta olduğumuz iş kutsaldır. Tolstoy’a selam olsun.
Türkiye özellikle son yıllarda, acele etmesi gereken ama acele eden insanlar ülkesi oldu çıktı. Evet, acele etmesi gerekirken acele edenler, yanlış yok. Tohumu toprağa atmak için acele etmesi gerekirken mahsulü toplamak için acele eden çiftçiler gibiyiz. Hatta hasadı kaldırmak için acele etmeliyim endişesiyle tohum atmayı ihmal eden çiftçiler gibi. Geride kalan iki asırlık sergüzeştin getirip götürdüklerini hiç hesaba katmadan her bir şey hemen halloluversin istiyoruz. Eğitimden kültüre, ekonomiden siyasete, gençlikten ahlaka kadar bütün meselelerimiz bir an önce çözüme kavuşsun diyoruz. Üç asırda devrile devrile tedricen yıkılanın, otuz senede ve birden yapılamayacağını bilmediğimiz için sabırsızlanıyoruz. Bu talep ve sabırsızlık bizi karamsarlığa itiyor ve yapmamız gerekenleri yapamaz hale geliyoruz. Yapılan iyi, güzel ve doğru işleri ya hiç görmemeye başlıyoruz yahut her güzelliğe bir kulp takıp mütemadiyen insafsızca eleştiriyoruz. İdealize ettiğimiz bir mütefekkir tipi var diyelim, ona benzemeyen herkesi bir kalemde silip atıyoruz. Birisi mahalleyi terk ettiği için aforozu yiyor, diğeri başkalarının dediğini çok naklettiği için zaten mütefekkir deği...