Referandum sürecinde en çok tartışılan konulardan birisi de bütün yetkilerin bir kişide toplanması idi. Erdoğan’a ve temsil ettiği değerlere muhalif olanlar kendilerince haklı olarak buna itiraz ediyorlardı. Yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı olma arifesindeki Erdoğan, bu kadar yetkiyi elde edince kim bilir nasıl bir tutum sergileyecekti? Endişeliydiler. Yasama ve yürütmenin bir kişinin inhisarında olması ihtimali onları tedirgin ediyordu. AK Parti’ye gönül verenler bu durumdan ziyadesiyle memnundular ama onların da içlerinden bir kısmı haklı olarak bir endişeyi dile getiriyorlardı: Bugün %51’lik oy oranını elde etme ihtimali en yüksek parti AK Parti ama ya ilerleyen zamanlarda bir şeyler ters gider ve CHP iktidar olursa? Öyle ya mukaddesat ve maneviyat diye bir derdi olan insanların nezdinde sicili hayli kabarık olan Halk Partisi bu kadar yetkiyle donanarak iktidar oluverirse muhafazakâr kitlenin ahvali nice olacaktı? Bu hususta iki şey söylendiğini hatırlıyorum o zamanlar: Bir, tereddüde mahal yok zira bu ülkede CHP asla yüzde ellinin üstündeki bir oy oranını yakalayamaz; iki, şayet iktidar olmayı gerçekten istiyorsa milletin ekseriyetinin değerleriyle barıştığını ispat etmek mecburiyetindedir. Bu durumda da iktidara gelen CHP bile olsa millete rağmen bir şey yapmayacağı için esasında bir problem yok, sadece tabela değişmiş olacak, icraatlar aşağı yukarı aynı kalacak. Ben ikinci gruptakiler gibi düşünüyordum, bunu da o dönem yazdığım bir kaç yazıda net bir şekilde ifade ettim.
Gelelim bugüne. CHP Ankara’da ülkücü bir ismi aday gösterdi. Bu, kendi adayımla kazanamayacağımı biliyorum itirafıydı aslında. Haklılardı çünkü aday gösterilen isim bir klasik CHP’li olsa idi ittifaka rağmen İyi Parti kitlesinin oyunu almaları çok zordu. Mansur Yavaş’a oy veren İyi Partililer hatta belki de MHP seçmeninin bir kısmı oylarını CHP’ye değil ülkücü bir isme vermenin rahatlığı ile tercihlerini yaptılar ve Ankara’da Mansur Yavaş kazandı. Milletin değerleriyle ters düşmeyen kişi CHP’den de aday olsa kazanabiliyordu demek ki. Diyebilirsiniz ki ekonomideki çalkantı olmasa, AK Parti başka birini aday gösterse netice değişebilirdi. Olabilir, nitekim kulislerde Turgut Altınok aday olursa küskün MHP’lilerin ve İyi Partililerin oyları Cumhur İttifakı’na akar diye konuşulduğunu biliyoruz. O akşam Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni kimin kazandığını anlamak istiyorsanız CHP Genel Merkezi’nde atılan tekbirlere ve Yavaş’ın konuşmasına bakıveriniz lütfen.
İstanbul’da sonuçlar ben yazımı hazırlarken hala netleşmemişti. Fakat YSK kararı ne olursa olsun şunu rahatlıkla ifade edebiliriz sanırım: Ekrem İmamoğlu mazbatayı alsa da almasa da çok ciddi bir başarı göstermiştir. Binali Yıldırım gibi bir isme karşı yarışmak ve seçimi başa baş götürüp burun farkıyla neredeyse ipi göğüslemek öyle her babayiğidin harcı değildir. İmamoğlu klasik CHP profilinin neresinde peki? Seçimden önce Cumhurbaşkanı ile görüşmesinden tutun, okuduğu Kur’ân-ı Kerim’e, sahada mütedeyyin seçmene ısrarla dokunma gayret ve kabiliyetinden tutun seçim sonrası soluğu Eyüp Sultan’da almasına kadar pek çok şeye baktığınız vakit alışageldiğimiz Halk Partisi geleneğinden uzak bir imajı olduğunu kabul edeceksiniz. Stadyum meselelerini ve mazbatamı isterim çocukluğunu saymazsak gergin süreci de gayet büyük bir olgunlukla yönettiğini söyleyebiliriz. İstanbul’da da kazananın CHP değil, milletin değerleriyle kavgalı olmadığını çizdiği makul profille ortaya koyan İmamoğlu olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Ankara ve İstanbul özelinde baktığımız vakit, millete rağmen milleti yönetmeye aşina CHP’nin bu kez CHP’ye rağmen çıkarttığı adaylarla başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Buradan şuraya gelelim, CHP 2023 yılında, İmamoğlu yahut benzeri bir isimle cumhurbaşkanlığını kazanabilir mi? Hiç uzatmadan söyleyeyim: Kazanabilir. Şayet belediye başkanları icraatları ile kendilerinden söz ettirmeyi başarırlar, seçim öncesi ve hemen sonrasında çizdikleri portre ile tutarlı bir dönem geçirebilirlerse evet, CHP cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanabilir. 1994 yılında kazanılan Ankara ve İstanbul Belediye Başkanlıklarında ortaya konan performanstan bugünlerin doğduğunu hesaba katarsak pekâlâ benzer bir süreç Halk Partisi için de gerçek olabilir. Fakat CHP bunu AK Parti’nin desteği olmadan başaramayacak gibi duruyor. AK Parti nasıl destek olacak mevzuuna geleceğim ama önce CHP bunu niçin başaramaz, ondan bahsedeyim.
Bilecik’te ilk icraat olarak 100 yıllık belediye binasının güzelim minyatürlerini duvarlardan kazımakla işe başladığı için, Bolu’da koltuğa oturduğu günün ertesinde Suriyeli fukaranın ekmeğine göz diktiği için, Antalya’daki 4000 bankomat işçi tezviratını yerel bir gazeteden duymuştuk pişkinliği ile savuşturmaya çalıştığı için, pek çok belediyede işçileri sendika değiştirmeye mecbur ettiği için, Ankara’da Belediye Meclisi’nin ilk toplantısında bu işler böyle nasıl olacak dedirttiği için görünen o ki CHP bu işi başaramayacak. Daha hafta dolmadan seçim öncesi söylemlerinle bunca çelişmeyi başarabiliyorsan bir kaç yıla kalmaz yıkar haneyi de viran eylersin elbet.
Yıllar yılı dedim ki: Sayın Erdoğan’ın CHP gibi düşmanı varken dosta ihtiyacı yok. Meselenin devlet ve millet olduğu yerde hep tam karşıda hep başkalarının yanında durmayı başarabilen bir muhalefetin varken iktidar olmaktan daha kolay ne var ki? Geldiğimiz noktada ise üzülerek ve içim kanayarak şunu diyorum: AK Parti’nin AK Parti varken tekrar iktidar olamamak için CHP’ye ihtiyacı yok.