Henüz teyit etmedi ama yayın yönetmenim Selçuk Tepeli’nin Washington’a yakında gelmesi ihtimali doğduğundan bu yana Paul Simon’un meşhur “50 ways to leave your lover” adlı şarkısının ritmi beynimde yankılanıyor. Biliyorsunuzdur şarkıyı; hani Simon’un,
“Hop on the bus, Gus
You don’t need to discuss much
Just drop of the key, Lee
And get yourself free”
dediği şarkıdan bahsediyorum.
Şarkı sevgilinizden ayrılmanın 50 yolunu anlatıyor.
Şarkıyı Selçuk’la bağlantılı nasıl düşündüğüme gelince... Şarkının ritmini kafamda tutturuyorum, ama sözlerini biraz değiştirdim.
“50 ways to leave your lover” yerine ben “50 ways to kill your editor in chief” (Yayın yönetmeninizi öldürmenin 50 yolu) olarak söylüyorum şarkıyı.
Orijinalinden sadece “And get yourself free” (Kendini özgür kıl) cümlesini tuttum, diğerlerini hep değiştirdim.
Bu sözleri sadece kafamda tekrarlamak bile bana mutluluk veriyor. Selçuk faktörü nedeniyle şu anda korkunç derecede sıkıcı ve rahatsız edici bir hayat tarzı yaşıyorum. Bu durum her gün tekrarlanıyor.
Her sabah beyaz bir sayfa açmış olarak uyanıyorum. Sabah saatlerinde kafamda yayın yönetmenini öldürme fikri ve şarkım yok. Hatta “O da yaşasın ben de” gibi acayip fikirlerim de olabiliyor. Bunu itiraftan biraz utanıyorum, ama bu fikrim etrafta medeni insanın az kalması yüzünden.
Neyse ki bu ruh halim çok uzun sürmüyor ve saat farkı nedeniyle gazetenin baskıya verildiğini hatırlıyorum. Prensip itibarıyla Washington haberlerimi kullanmadığını bildiğimden, o saatlerde kafamda “50 ways to kill your editor in chief” şarkısı dönmeye başlıyor.
ÇOKTAN SEÇMELİ ÖLDÜRME TABLOSU HAZIRLIYORUM
Yine saat farkı nedeniyle gece yarısından sonra şarkıyı yüksek sesle tekrar etmeye başlıyorum. Çünkü o saatlerde gazetenin baskısını internetten görüyorum ve her defasında yazımın olmadığını teyit ediyorum.
“Çok prensiplerine bağlı bir yayın yönetmenim var; Washington haberlerimi koymama prensibini hiç bozmuyor valla, bravo” diye de düşündükten sonra onu bir gün yanımda bulduğumda nasıl öldüreyim