Bünyesinde New Yorker, Vanity fair, Vogue gibi dergileri de barındıran şirketin patronu eskiden bu gibi büyük dergilerin yayın yönetmeni ve iyi yazarlarına paralar dökerdi onları zengin gibi yaşatırdı.
Kendi parasına düşman değildi o patron. Parasını boşuna harcama heveslisi hiç değildi.Hali vakti yerinde olan insanların hayatlarına hitap eden önemli dergilerin başındaki insanlar da o hayatların içinde yaşayabilsin, o tür insanların ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilebilsin diye, yani yazdıkları konuları birinci elden bilip görsünler diye harcanıyordu o paralar.
*
Tabii büyük paraların girdiği her ortamda olduğu gibi-hele o ortam gazetecilerin dünyası olduğunda- hemen kendilerini elit gibi gören bir takım oluştu ve haklarında dedikodular başladı.
Conde Nast artık sadece yayıncılığıyla değil bazı yazar ve yayın yönetmenleriyle konuşuluyordu. Onların nasıl yaşadığı, neler yaptıkları global düzeyde merak edilip konuşuluyordu.
Hatta Vogue Dergisi'nin yönetmeni Anna Wintour'da olduğu gibi haklarında film bile çekilebiliyordu. (Devil Wears Prada)