TÜRKİYE’nin “savaş tehdidini’ başarılı bir diplomasi aracı olarak global düzeyde kullandığı geçtiğimiz günlerde, sert açıklamaların hedefinde olan Amerika’da aslında nelerin yaşandığını anlamamız ve gerçek bilgiye dayanan pozisyonlar almamız gerekiyor.
Suriye konusunda birbirleriyle sürekli temas halinde olan Washington ve Moskova, bölgede geleceğin nasıl kurulacağının konuşulacağı bu haftaya çok önem veriyorlar. Bu yüzden hem Washington hem de Moskova, Türkiye’nin son günlerdeki yaklaşımını “Bölgede düzeni nasıl sağlarız?”sorunsalı çerçevesinde ele almaya ve krizi yönetmeye çalıştılar.
Bu yaklaşım Washington’da özellikle bölgede gerginliğin hızla tırmandığı cuma günü belirgindi. O gün askeri hareketlenmelere kilitlenmiş olan Türkiye’nin gözden kaçırmaması gereken iki önemli gelişme oldu Washington’da.
1- ABD Dışişleri Bakanlığı, burada kayıtlı çok sayıda gazeteciye ulaşmak için telekonferanslı bir basın toplantısı düzenledi. Önceden bize konulan şart, katılan yetkilinin adını vermeden anlatılanları “Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi” şeklinde vermemizdi.
Her konuda soru sorulabilecekti, ama esas konu Suriye’ydi. Tahmin edeceğiniz gibi bolca Türkiye de konuşuldu. Çünkü hem Amerikan hem de yabancı medya temsilcilerinin esas merak ettiği Türkiye ve politikalarıydı.
Ben ilk önce bu toplantı hakkındaki genel izlenimlerimi anlatayım, sonra konuları da açacağım. Bir süredir Suriye ve Türkiye söz konusu olduğunda burada çeşitli birimlerden yetkililer sert laflar ediyorlardı. Bu defa tavırda belirgin bir değişim, bir yumuşama gayreti gördüm. Yazının girişinde“savaş tehdidini başarılı bir diplomasi aracı olarak kullandığımızı”söylemem işte bu nedenledir.
Bu toplantıda Amerikan yönetiminin, Türkiye’nin kaygılarına duyarlı olduğunu aktarma çabası belirgindi.
‘SINIR ORDUSU’
Gazetecilerin soruları üzerine kurulacağı söylenen 30 bin kişilik sınır güvenliği ordusu meselesi de konuşuldu gayet tabii ki. Yönetimi temsilen toplantıda konuşan yetkili, bu konunun Türkiye’de yanlış anlamalara yol açtığını, kurulması düşünülenin asla bir ordu olmadığını, sadece bölgenin ileride iç güvenliğini sağlayacak bir birim oluşturulduğunu anlattı.