Son derece hassas koşullar altındayız. Ülkemiz çok önemli ve zor bir dönemecin eşiğinde. Bu gibi durumlarda bizler gibi her gün fikir bildirmekle sorumlu olanlar son derece dikkatli, ölçerek biçerek konuşmak, yazmak zorunda.
Söylenen her söz, yazılan her cümle yanlış anlaşılarak önceden tahmin edemeyeceğiniz sonuçlara gidebilir. Anlayacağınız, bu dönem yazar olmak için, hele de yaratıcı yazılar yazmak için hiç de uygun bir dönem değil.
30 yıla yakın hemen her gün yazıyorum, bugüne kadar kendimi hiç böyle yorgun, zihnimin patlayacak kadar dolu olduğunu hissetmemiştim. Öte yandan,“Acaba bazı gerçeklere ışık tutma ihtimali var da bunu ihmal mi ediyoruz?” diye de içim biraz daha kemiriliyor, yorgunluğum daha da artabiliyor
Bu işler başladığından, yani 15 Temmuz’dan itibaren içimi tüketmekte olan, beynimden bir türlü atamadığım iki konu var. Dediğim gibi bir yandan da “Ya söylememem devlete zarar veriyorsa, hep birlikte vermekte olduğumuz mücadeleye bilmeden kötülüğüm dokunuyorsa” diye korkuyorum.
Bu yüzden bu iki konuyu bugün mümkün olduğunca abartmadan, komplo teorilerinin tuzağına düşmeden yazmayı kararlaştırdım. İnşallah diyeceklerimin ülkeme ve yapılan mücadeleye faydası olur.
Yazacaklarıma hemen tepki vermeden önce üzerinde biraz düşünmeniz ve diyalog yolu açmanız dileğiyle. Haydi bakalım, işte kafamı kemirmekte ve kalbimi tüketmekte olan o iki konu şöyle: